Giriş
Kapat
..yükleniyor..
Kapat
İşi müzik olanlar, işlerini GaRaJ'da tanıtıp, müzisyene ulaşıyorlar. GaRaJ rehberini inceleyin.
Müzik Haberler

Festivali Sel Aldı

19 Temmuz 2004 00:00
11. İstanbul Caz Festivali Değerlendirmesi

"Gelelim son Açıkhava etkinliği olan Aşkın Arsunan ve İstanbul Superband konserine."

Giriş




İKSV'nin düzenlediği 11 İstanbul Caz Festivali 18 Temmuz'daki Caz pazarı aktivitesiyle sona erdi. Yine birçok grup ve sanatçının sahne aldığı festivali Bekçi gözüyle sizlere yansıtmak, olan bitenden, performanslarda bulunamayanları haberdar etmek için klavyenin başına geçtim. İlginize, bilginize...

Bu seneki festivali nasıl hatırlayacaksın daha sonra diye sorsa biri bana, ilk vereceğim cevap yağmur olurdu herhalde. İkincisi de İKSV'nin sitemiz adına vermiş olduğu basın kartı ve üzerinde, kurum bölümünde yazan GaRaJ Bekçisi ibaresi. Yeri gelmişken ilgililere buradan teşekkür etmek boynumuzun borcudur. Hem böyle güzel, sorunsuz, eğlenceli, "sırılsıklam" bir festival düzenledikleri, hem de bütün Cemil Topuzlu etkinliklerine ücretsiz giriş sayesinde bu yazıyı daha ucuza mal etmemizi sağlayarak GaRaJ'a destek oldukları için. Cemil Topuzlu kısıtlaması, GaRaJ ekibini John Scofield ve Esma Sultan sosyetesinden uzak tuttu ama, mütevazi gitarist amcamız, son Açıkhava etkinliğinde Aşkın Arsunan'ın sahnesini ziyaret edince bir nebze olsun görsel işitsel tatmin sağlanmış oldu.



Bu sene festival kapsamında Harbiye Açıkhava'daki John Baez hariç tüm etkinliklere katıldım.



Aşkın Arsunan Group

Bobby McFerrin & Voicestra

Charlie Haden’s Liberation Music Orchestra ft. Carla Bley

Kurt Rosenwinkel Group

Paco De Lucia And Band Featuring Burhan Öçal



Tüm bunların üzerine de Caz Pazarı cila oldu. Buyrun bu konserlere yakından bakalım.



GRJ Festival dosyası

Lucia & Mc Ferrin




Paco De Lucia ve gitar tekniği hakkında herhangi bir şey yazmaya çalışarak haddimi aşmak istemiyorum. Sadece gördüklerim ve duyduklarımı anlatmaya çalışacağım. Sahnedeki görüntü değişik yerlerde arada sırada karşılaşılan görme engelliler gruplarını andırıyordu, duyulan sesin kalitesini ayrı tutmak kaydıyla tabi. Koskocaman sahneye yerleştirilmiş birkaç sandalyeye oturan birkaç basit insanın yarattığı armoniyi duyunca müzisyenliğin ne demek olduğu daha bir net ortaya çıkıyor, beynin tanımlamalar bölümünde, ortaya çıkanı anlatmak ta bir o kadar zorlaşıyor gittikçe. Vurmalılarla uğraşan üç kişi, bir klavye, iki gitar, üç vokal, insanın tüylerini bu kadar diken diken edebilir herhalde. Konserin ertesi günü uyandığımda çarşaf yastık paramparça olmuştu. Burhan Öçal'ı soracak olursanız, o sahnede olmasının kendi CV'sinden başka bir şeye bir katma değer kazandırmadığı görüşündeyim. Gayet yetenekli bir insan olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama dediğim gibi olmasa da olurdu. Bu "olmasa da olurdu"lardan bir tane daha vardı festivalde. Yeri gelince onu da anlatırım.


Sahnedeki görünüm açısından bir benzetme daha yapmak gerirse, O da Voicestra için olacak: ellerinde mikrofonlarla günlük kayafetleri içinde 13 kişi düşünün. Bunlar arada dans edip birbirlerine sarılıyorlar, gülüşüp şarkı söylüyorlar. Amerikan filmlerinde gördüğümüz "Support Group"ların resmi geldi Bobby McFerrin konserini birlikte izlediğimiz arkadaşımın aklına. Hak vermemek mümkün değildi gerçekten :)

Neredeyse tamamının doğaçlama olduğunu tahmin ettiğim konserden kafama kazınan bir yaşlı kadın vardı, hayatımda gördüğüm en coşkulu rock tınılarından biriyle bir solo bölüm seslendirdi, bir de alkış canlısı Türk dinleyicisi. McFerrin'in kahkahalarla güldüğü aciz ritm duygusu ve alkış cehennemi.

Haden & Rosenwinkel & Arsunan




Haden & Bley İstanbul'un yaz yağmurlarına kurban gitti bu sene. Deli gibi yağan yağmur, açılan şemsiyeler, kaçışan insanlar, sırılsıklam ünlüler, şimşeklerden gelen nefesli partisyonları harikaydı ama yağışın kendini hafiflettiği bir anda kaçıverdim Cemil Topuzlu'dan. Disiplinli bir caz grubunu "bir dahaki sefere" ıraksatarak, evimin yolunu tuttum. Kurt Rosenwinkel konserinde de durum pek farklı değildi, Burger King, kahve ve televizyonu tercih ettim istemeden de olsa. Mekanda kaldığım süre boyunca sahnede takıldığım adam ise davulcu Ali Jackson oldu. "Alıceksın"ın ride vuruşlarına "almiyciim" demek hayli zordu ama ertesi günün hapşuruk krizlerini düşününce başka seçeneğim yoktu.

Gelelim son Açıkhava etkinliği olan Aşkın Arsunan ve İstanbul Superband konserine. "Olmasa da olurdu"ların şahı da tam burada karşımıza çıkıyor zaten. Sezen Aksu çok güzel bir örnek oluşturuyor bu kavrama. Kendisinin yaratıcı kişiliğine, paylaşımcılığına, Türkiye'deki müzik sektörünün gelişimine yaptığı katkıya kimsenin bir sözü olamaz, hatta bu o kadar önemli ki hepimiz için, son yıllarda konserlerindeki detone performanslarını bile görmezden geliyoruz. Onu seviyoruz. Ama fikrimce caz festivali Aşkın Arsunan'ın Sezen Aksu vasıtasıyla reklamını yapmak için pek te verimli bir ortam değildi. İyi bir caz konseri dinlemeye gelenler zaten geleceklerdi, Aksu için gelenler de kendisi sahneden iner inmez, hayatımda gördüğüm en büyük saygısızlığı yaparak ayaklanıverdiler. Hatta Scofield sahnedeyken de "kim bu kel, hadi Sezen çıksın artık" falan bile demişlerdir eminim.


Sevgili Sezen Aksu, eğer bu satırları okuyorsan "Haklısın evladım ama bu popüler kültür denen pislik bizi buralara götürüyor, biraz düşün anlarsın" şeklinde bir mail atar mısınız [email protected]'a. Buna ihtiyacım var. O gece Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli müzisyenlerden birkaçı içlerinden geçenleri paylaşmaya çalışırken küstahça kalkıp gidenler beni çok rahatsız etti.



Bu arada konser hakkında söyleyebileceklerimi sıralarsam:



1. Aşkın Arsunan'ın son albümü mutlaka alınmalı

2. İstanbul Superband her fırsatta dinlenmeli

3. John Scofield kel ve mütevazi bir insandır

4. Volkan Öktem felaket bir teknik ve super groove sahibi bir kişidir

Caz Pazarı




Caz Pazarı, sağda solda yazıldığı gibi tam bir festival içinde festival mantığıyla organize edilmişti. Organizasyon kusursuzdu. Gruplar çok iyi seçilmiş mekan güzel düzenlenmişti, Hücbub ve Tz-maltit oranı dengelice ayarlanmış kimseye iltimas geçilmemişti, hatta süttenonlar dikkatlice çevreye serpiştirilmiş görünmeyen geçitlerin saadetini ayakta tutuyorlardı. Baobab konseri sırasında fikir alış verişi yaptığım Güllabeci'ninse durumdan oldukça hoşnut olduğu gözlerinden okunuyordu.


Gruplardan beni etkileyenler ise Orchestra Baobab ve Oi Va Voi oldu. Baobab'ın korkunç görünümlü ama aynı derecede sempatik saksofoncusunun yaptığı sahne şovunu uzun zaman unutamam herhalde. Oi Va Voi ise hayatıma Telepopmusic gibi bir festivalle giriş yaptı ve zor çıkacak gibi görünüyor. Güzel besteleri, alternatif sesleri ve ruhlu yavru kemancısı olan bu grubu fırsattan istifade herkese tavsiye etmek isterim.


Funk-off diye bir grup daha vardı etrafta gezinen deli gibi bir şeyler çalan. Bu adamlar kız arkadaşlarımızın sorgusuz sualsiz taptığı İtalyan erkeklerinin 15 tanesinin eline üflemeli ve vurmalı çalgılar verilerek çayıra salınmak suretiyle kurulmuş. 300. konserlerini Caz Pazarı'nda verdiğini sahnede açıklayan grup kelle başı 2 Red Bull içerek performansa hazırlanmıştı.



Nice festivallere, iyi ki varsın İKSV...

Yorumlar

Taze haberler