Kapat
..yükleniyor..
Kapat
İşi müzik olanlar, işlerini GaRaJ'da tanıtıp, müzisyene ulaşıyorlar. GaRaJ rehberini inceleyin.
Müzik Haberler

Bir Menajerden Müzik Piyasasına Giriş

15 Haziran 2005 00:00
Müzik piyasasından profesyonelleşme yolundaki amatörlere yönelik bilgilendirici bir metin...

...Bence internet çok yakın zamanda bu sektöre değen her detayda en önemli ticari alan olacaktır. Gerek üretimlerin pazarlanması gerek tanıtım alanı olarak...

Giriş - Biyografi

GaRaJ Forumları'nda birkaç hafta önce bir müzisyen menajeriyle gerçekleştirilecek röportaj için sorular çıkartmak istediğimizi duyurmuştuk. Bazı arkadaşlar ilgilenip bizi yönlendirdiler. Bu sorular ışığında Sedef Erken ile bir söyleşi yaptık. Kendisiyle görüşmemiz sırasında GaRaJ.org'da konuya gösterilecek ilgi doğrultusunda, bu buluşmaların süreceği müjdesini de almış bulunuyoruz.

Müzik sektöründe varlık göstermek isteyen herkese yardımcı olacağını düşündüğümüz bu diziye böylece başamış oluyoruz. Öncelikle Sedef Erken'i biraz daha yakından tanıyarak başlamak, peşinden de sorularımızın yanıtlarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

A.Ü. Hukuk Fakültesi mezunu. Yani aslında avukat. Ama çocukken evde babasının bağlamasına cırtlak kız çocuğu sesiyle eşlik ettiği, ilkokul yıllarında hobi olarak derslerin yanında piyano, akordeon, flütle başlayıp 7 yıllık keman eğitimi ile devam eden enstrüman geçmişini, üniversite yıllarında noktalamış. Hep aile işi olan ticaretle müzik arasında bir iş düşlemiş, o zamandan bu yana menajer olmanın hayalini kurmuş ve dile getirmiş ama o yıllarda ona kimse inanmamış. Doğduğundan beri müziksiz bir gün bile geçirmemiş. Kardeşleri de müzisyen olduğundan müzisyenlerle bir arada bir yaşam sürmüş, onları tanıma olanağı bulmuş, dillerini anlamaya çalışmış.

Üniversite yıllarında başlayan iş yaşamı, avukatlık, farklı şirketlerin pazarlama ve satış departmanlarında yöneticilik, müzik alanında kendi işini kurma hayalleri derken Ogün Sanlısoy ve Tarkan Gözübüyük'ün de yüreklendirmesiyle işe Pentagram grubunun menajeri olarak başlamış, o zamandan bu yana Pentagram, Ceza, Fazıl Say, Candan Erçetin, Mor ve Ötesi ve Ogün Sanlısoy'la farklı projelerde çalışmış.

İşe başladığından beri proje olarak kalmış olan Pentagram'ın tüm eski ekibini de içeren bir sahne şovuyla 15.yılını kutlaması hatta bunun yepyeni bir 15.yıl DVD'si ve albümüyle taçlanması henüz gerçekleşmemiş hayalleri arasında… Şu sıralar doğruluğu ve gerekliliğine hep inandığı ve bu sebeple 5 yıldır aynı yönde çalıştığı kurumsal bir menajerlik alt yapısının temellerini atmak üzere, Mor ve Ötesi grubunun menajeri olarak tanıdığımız Serkan Fidan ve Aylin Aslım ile Çilekeş gruplarının menajerliğini yürüten Tolga Avcil ile birlikte yoğun bir çalışma içinde.

Bu ekibin menajerliğini yürütmek üzere anlaştığı ilk isimler de yine Ogün Sanlısoy ve Tarkan Gözübüyük olmuş. Talep geldikçe amatör gruplara da vakit ayırıp hem hukuki konularda hem de menajerlik alanında gönüllü danışmanlık yapıyor.

Anlaşmalar

GaRaJ Bekçisi: Sence bir grubun bir anlaşma yaparken dikkat etmesi gereken hususlar nelerdir?

S.E.: Aslında anlaşmalar yaparken dikkat edilecek hususlar konusu çok geniş bir konu, plak şirketiyle yapılacak anlaşma genellikle yazılı bir kontrat şeklinde olmakta. Oysa bir barla bir gecelik sahne için yapılan anlaşma bambaşka bir prosedürle yürüyebilmektedir.

Yazılı anlaşmalar uzmanlık alanı olarak bir hukukçunun konusudur. Ve bu konudaki ilk ve en net önerim, grubun herhangi bir konuda herhangi bir anlaşma imzalamadan önce mutlaka bir avukatla bağlantıya geçmesidir. Bu anlaşmanın sağlığı açısından çok önemlidir. Zira bunlar bir kez imzalandığında grubun ya da sanatçının kariyerini direkt olarak olumlu ya da olumsuz yönlere doğru taşıma potansiyeli yüksek anlaşmalardır. Bence gruplar bir plak şirketiyle yapacakları görüşmeleri bir hukukçunun danışmanlığında yürütmelidir, bu konuda yetkin olan doğru bir avukatın bulunması ve onunla yapılması gereken çalışmanın organizasyonu da eğer varsa, grubun menajerinin görev tanımı içinde yer alacak bir iş kalemidir.

Seçilecek avukatın sektörü iyi tanıması, firmanın ciddi bir finansal yatırımı belki de ilk albümünü çıkarak yepyeni bir gruba ayırırken neden bazı alanlarda bağlayıcı bir sözleşmeye gerek duyduğunu anlaması ve anlaşma zeminin her iki taraf açısından da temelini doğru kurması bu avukatın görüşmeler sürecinde yaratacağı gerçek faydadır. Çünkü ancak birbirini doğru anlayan taraflar arasında ve doğru temeller üzerine oturtulan anlaşmalar uzun vadeli verimli sonuçlar alabilir. Birbirini doğru anlamadan imzalanan sözleşmeler anlaşma boyutu kısa sürede kağıt üzerinde kalmış anlaşmazlıklar haline gelebilmektedir. Sektörel bilgiye sahip bir avukatın bir prodüksiyon sözleşmesine yalnızca ticari bir sözleşme gibi değil bu açılardan da bakarak yapacağı salt hukuki değil aynı zamanda sektörel bilgi içeren yorumları grubu daha doğru yönlendirecektir.

Plak şirketleriyle yapılan çalışmalarda anlaşmalar çoğunlukla yazılı olmakla birlikte konser
mekanları ve hatta menajerlerle bile genelde yazılı sözleşmelerle çalışılmamaktadır ki bu da önemli bir eksik olarak sektörün önünde bir engel olarak yer almaktadır. Zira kimin kimle, ne sıfatla ve sebeple, hangi konuda, ne şekilde, hangi koşullar ve mali paylaşımlarla ve hangi süreyle çalışacağının tanımlanmaması ve günlük iş rutini içinde yürütülmesi durumunda belirli bir süre içinde taraflar arasındaki ilişkilerin zaman içinde flulaşması sonucunu doğurabilmektedir. Bu da sürecin ortasında anlaşmazlıklara ve ortak amaçların gerçekleşememesi sonucuna sebep olabilmektedir.

Kanımca bir grubun ya da sanatçının plak şirketi, organizatörler, mekanlar, sponsorlar, internet siteleri, PR şirketleri gibi pek çok kişi ya da kurumla olan farklı ilişkileri ise sözlü anlaşmalarla sağlıklı yürütülmeye müsait değildir.

Yurtdışında her alanın yazılı sözleşmelerle net şekilde tarif edilmesi bu anlamda örnek alınması gereken bir uygulamadır.Yakın bir zamanda yapılan tüm işlerin yazılı anlaşmalara dayandırılması yani sektörün hukuki altyapısının doğru şekilde tanımlanması önemli bir ihtiyaç olarak karşımızda duruyor. Zira bu, müzik alanının gerçek anlamda sektörleşmeye başladığının en net göstergelerinden biri olacaktır. Bence bu, sektördeki tüm aktörlerin bunun gerekliliğine inanması ve uygulama anında bazen paradan bile önce gelebilecek prensipler oturtularak birlikte çalışma zemininin doğru tanımlanmasıyla mümkündür.

GaRaJ Bekçisi: Gelen sorulardan biri de şuydu.Tanıtım kanallarının tekelleşmesi müzik piyasasını nereye götürüyor? Bu tekelleşmenin nedenleri nelerdir? Bu tekelin dışına çıkmanın yolları, faydaları, zararları nelerdir? Bu tekelleşme fikrine katılıyor musun ?

S.E.: Tanıtım kanallarının tekelleştiği görüşünden hareket etmek zorunda bırakan bu sorunun altında yatan zemine tam olarak katılamadığımı söylemeliyim. Zira tekelleşme büyük ekonomik getirileri olan ticari bir alanın belirli ekonomi odaklarınca tek elde tutulmaya çalışılmasıdır ki ülkemizde tanıtım kanallarının tümünün toplam ekonomisi bile bu çapta bir büyüklüğe ulaşmış değildir. Ve bence asıl sorun budur. Bu sebeple öncelikle tanıtım kanallarının halen yeterli sayı ve çeşitlilikte olmadığı gerçeğinin sektörün ekonomisiyle doğrudan ilgili olduğunu söyleyebilirim.

Örneğin şu an ülkemizde 10 dan fazla müzik dergisi olup bunların yarısından çoğu aynı sermaye grubuna ait olsaydı soru böyle bir anlam kazanabilirdi, ancak son zamanlarda sayıda bir artış olmakla birlikte uzun yıllardır yayın hayatını sürdürebilmiş müzik dergisi sayısının kaç olduğunu hepimiz biliyoruz. Ben buna tekelleşme diyemiyorum.

Ülkede müzik sektörünün daha fazla dergi, televizyon kanalı ya da internet sitesini ekonomik olarak besleyebilecek noktaya gelmesi durumunda bu çeşitliliğin müzik üretimlerine paralel hale gelebileceğini düşünüyorum. Yani kendimce bu konuyu sektörün ekonomik olarak büyümesinin yollarına paralel gidecek bir alan diye algılamayı tercih ediyorum.

Kişisel fikrim, yakından bakıldığında, küçülüyor gibi hatta bazılarının deyişiyle batıyor gibi görünen bu sektörün aslında tam tersi hızla doğru bir yöne doğru yapılandığıdır. Bu denli genç nüfusa sahip ve hızlı bir değişim yaşayan bir ülkede bunu çok doğal buluyorum. Ancak her sektörde olduğu gibi bu sektör de ülkenin konjonktüründen direkt olarak etkilenmekte ve zaman zaman mali krizler yaşabilmektedir.

Görüşümü doğrulamak için etrafa baktığımda gördüğüm tablo şudur; Enstrüman satışlarının son yıllardaki trendi, genç insanların müziği sadece bir hobi değil bir çalışma alanı olarak da önemsenmeye başlaması, ülke genelinde gerçekleşen total etkinlik sayısı ve çeşitliliği, birkaç yıl önceye oranla bilet satış ekonomisinde yaşanan değişim ve gelişim, hatta bugün yanıtladığımız bu sorulara cevap arama zemininin oluşması… Tüm bu ipuçları bana değişen ve gelişen bir sektörü işaret etmektedir. Bunlar aynı zamanda sektörün playback üretim ve tüketimlerden canlı, ifade gücü yüksek müzik türlerine ve sahne şovlarına kaydığının çok net bir göstergesidir diye düşünüyorum.

Tüm bu değişim ve dalgalanma, hem plak şirketlerinin hem de diğer alanlarda ticarileşmeye çalışan yapıların ezberini bozmuştur. Kendi adıma bundan sonra ne olacak sorusuna zaman ayırıp bu konu üzerine düşünmeyi ve yeni projeler üretmeyi , batıyoruz edebiyatının içinde günü kurtarmaya yönelik çözümlerin peşinden koşmaya tercih ettiğimi söyleyebilirim.

Bence internet çok yakın zamanda bu sektöre değen her detayda en önemli ticari alan olacaktır. Gerek üretimlerin pazarlanması gerek tanıtım alanı olarak internette doğru yapılananların bir adım önde olacağını söylemek kahinlik olmasa gerek. Ayrıca publishing ve bu alanın iletişim sektörüyle ya da reklamla ilişkileri de en dikkate değer alanlardır ki bu yönde gelişmeleri çok net olarak ülkemizde de görmekteyiz.

Kaset ve CD satışlarındaki düşüşle ilgili olarak tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çok büyük boyutlara varan bedava mp3 paylaşımı ve korsan faktörlerini de düşünürsek tabloyu negatif olarak algılamayız. Zira bence müziğin bu ülkedeki durumu ile ilgili yorumlar yalnızca Unkapanı’ndaki faturalardan yola çıkarak yapılmamalıdır. Sektör dinleyiciye albümü ve onu dinleme fikrini satmakta ancak albümün fiziken kayıtlı olduğu ticari ürünü yani CD’yi ise aynı sayıda kişiye satamamaktadır. Ürün kitleye ulaşmakta ancak ticari bedeli aynı oranda tahsil edilememektedir. Bu ciddi soru işareti ise ne fiyat indirimleri, ne de daha fazla tanıtım gibi ezber çözümlerin üstesinden gelemediği bir noktadadır. Belki de müzik bir süre içinde bu klasik yöntemlerle satılabilir bir ürün olmaktan bile çıkabilir. Belki bir süre sonra asıl ürün canlı performanslar ve internet üzerinden paylaşımlar, CD ve DVD’ler ise bu ürünlerin tanıtım materyali haline gelebilir. Bunun nereye gideceğini zaman içinde yaşayarak hep birlikte göreceğiz.

İnanıyorum ki ülkemizde de insanlar eskisi gibi plak şirketleri ne üretirse onu dinlemeye razı değiller. Basmakalıp fason işler eskisi gibi satmıyor. Eski kafalı ve yıllardır hep benzer kişilere aynı tarzda işler yapan plak şirketlerinin ‘aynı satışlar yok, eskiden 3 milyon satanlar şimdi 500 bin satıyor’ diye yakınması ise dinleyicideki bu doğru yöne kayışın bir göstergesi olarak bence olumludur. Zira 3 milyonluk satışların bulunduğu dönemlerde bugün satışları ciddi boyutlara ulaşan alternatif projeleri yatırım olarak görmeyip, bu üretimlere değer vermeyen ve fırsat tanımayanlar da istisnaları bir kenara koyarsak aynı kişi ve firmalardı. Vizyonu dar kişilerin bugünü göremeden geçmişte yaptıkları ticari ezberin çökmesi hiç de şaşırtıcı değil. Ancak yine de sektördeki paranın bu yolla sektörü terk etmesi müziği üreten kişilere sağlanması gereken ekonominin gidişatı anlamında başlı başına büyük bir sorundur diye düşünüyorum. Geriden gelen genç nesil çürük altyapının üstüne bir şey kuramayacaktı, o yüzden çürüyen her şey gibi bu da yok oluyor ve yerine yeni bir alan açılıyor. Bugün yaşananlardan geleceğe dair ipuçları yakalamak ise bizlere kalıyor.

Tanıtım, Mutfak

GaRaJ Bekçisi: Müzik sektörünün pazarlama mutfağında olmak için yapılması gerekenler, okunması, bilinmesi gerekenler gibi genelleştirsek? Sence menajer olmak için ne yapmak gerekir ?

S.E.: Benim anladığım anlamda menajer olmak için; öncelikle müziği çok sevmek, seçimlerini yaparken bu işin ekonomisini yönetecek aklın gerçekleri bir yana işin asıl itibariyle müziğe hizmet olduğunu unutmamak ve bu eksenden kaymamak, menajerliği meslek olarak net şekilde hedeflemiş hatta tabiri caiz ise kafaya takmış olmak ve yılmamak, iyi bir kriz yöneticisi olmak, farklı insanlarla farklı dillerden konuşabilmek ve bunun gibi pek çok farklı özellik gerektirmektedir. Ne yapmak gerekir? Herkes için değişir sanırım, bu konuda tek bir cümle kurmak istemem, herkes kendi doğru yöntemini üretir diye düşünüyorum. Ülkemizde okulu olmayan bu alanda iyi bir menajer ile birlikte çalışmaya başlamak başlangıç için en doğru görünen yöntem olabilir.

Yurtdışında sanat yönetimi ya da menajerlik okulları bulunmakta. Buralarda eğitim almak da faydalı olabilir. Ancak hem pahalı olması hem de bu ülkenin gerçeklerinden uzak geçecek bir eğitimden sonra yaşanabilecek uyum sorunları sebebiyle akademik eğitimini tamamlamış kişilere çok da önermiyorum. Bence bu günlerde yaşanan hızlı gelişimi kaçırmadan sahaya çıkmak ve ilk zamanlar yedek kulübesinden de olsa maçı izlemeye başlamak daha akılcı olacaktır. Ancak üniversite eğitimi almak istiyor ve bu mesleği yapmak istiyorsanız ilgi kurulabilecek bir alanı seçmek tabii ki iyi bir fikir olacaktır. Eğitim devam ederken de yukarıdaki yöntemle bir menajerle birlikte staj sürdürülebilir. Bu anlamda çalışmalar yapmak isteyen yani hayalinde menajerlik yapmak olan kişilere her zaman yardımcı olmaya hazırız.

Sektörde bu anlamda ciddi bir ihtiyaç da bulunmakta. Şu günlerde menajer arayan pek çok grup ve sanatçı var ancak aynı oranda menajer yetişmiyor. Müziği seven ama müzisyen olmayan birisi için daha iyi bir iş düşünemiyorum.

Yabancı dil bilen kişiler için çok güzel kaynaklar mevcut. Bunlardan bazıları bu konuda çalışmayı düşünenlere fikir verebilir. Ancak ilk okuduğunuzda, bu ülke gerçeklerinden biraz uzakta bulabilirsiniz. Yine de kendine doğru hedefler koymak ya da birlikte çalıştığınız şirket ya da ekipleri doğru hedeflere taşımak adına doğru yaklaşımların ipuçlarını yakalayabilirsiniz.

Kitap önerim Billboard yayınlarından çıkan ve sürekli revize baskıları yayınlanan “This Business of Artist Management” olacaktır. Yine aynı seriden “This Business Of Music” ise genel anlamda müzik sektörüyle ilgili farkı alanlarda özet bilgiler vermektedir. Ancak yine hatırlatmak lazımdır ki bu kitaplarda yazanlar ile bu ülkede yaşananlar arasında paralellikler olduğu gibi büyük çelişkiler de bulunmaktadır.

Şu da unutulmamalıdır ki , mezun olduğunuz hiçbir okul ya da okuduğunuz hiçbir kitap size bu işi yaparken, bir grubun üyelerinden hangisinin saat kaçlarda uyandığını hatta ayılıp kendine geldiğini, o saatte ona, 5 dk içinde özet halinde anlatmanız gereken iyi ya da kötü bir gelişmeyi nasıl ifade ettiğinizde sizi nasıl algılayacağını ve bu diyaloğun nasıl bir iş kalemine dönüşeceğini öğretmez. Bazen bir proje fikrini daha fikir aşamasındayken grubun her bir üyesine ayrı ayrı anlatırken seçtiğiniz ses tonunun benimseten ya da caydıran en önemli etken olabileceğini hiçbir okulda ders olarak alamazsınız. Aynı proje fikrini, hayatında eline hiç gitar almamış bir sponsora satmaya çalışırken, karşınızdakinin anlayabileceği bir dil kuramamanızdan ötürü projenizin çekmecede kaldığını ve bu şekilde konuşmaya devam ederseniz iş hayatınız boyunca her projenizin kalacağını da bu yöntemlerle öğrenemezsiniz. Bunları insana hayat öğretiyor. Bence menajerlik keyifli bir iletişim ve ilişkiler oyunu, bu da yaşayarak yani hayatın içinde öğrenilebilecek bir şey.

Öğrenmeye, gelişmeye, yaratıcı fikirler konusunda kafa yormaya açıksanız menajerlik size bu anlamda önemli bir iş tatmini sağlayabilir. Ancak bir taraftan da sürekli başkalarının hayatı ve kariyeri üzerinde önemli etkisi olan işler yapıyor olmanın ağır sorumluluğunu taşıyacağınızı da es geçmemem lazım.

GaRaJ Bekçisi: Topladığımız sorular arasında klasikleşen bir soru daha. Ama belki sorunun ikinci bölümünde söyleyeceklerin de vardır. Soru şöyleydi. Yurtdışına neden açılamıyoruz? Nasıl açılabiliriz? Açılan nasıl açılıyor? Bunda şarkı sözlerinin, bestelerin, etkisiyle management'ın etkisini karşılaştırabilir miyiz?

Ben yurtdışına zaten açık olduğumuzu düşünüyorum. Artık dünya bir bütün ve her şey herkese açık. Kendimizi dünyanın dışında algıladığımız ölçüde dışında kalıyoruz.

Bu anlamda her isteyen ve uygun üretimleri olan sanatçı ya da grup yurt dışında müzik yapabilir durumdadır. Pek çok sanatçı farklı yollarla ürünlerini yurt dışındaki firmalara ulaştırabilir, yayınlayabilir ve konser yapabilir. Buna net bir örnek vermek gerekirse; Pentagram grubu yıllardır yurtdışında albümler çıkartmış , konserler vermiş, festivallere katılmış ve orada da önemli bir dinleyici grubuna sahip bir grup olmuştur. Mercan Dede bu yıl önemli bir İngiltere turnesini gerçekleştirmektedir.

Ancak sorudaki yönlendirmeden yola çıkarsak ülkedeki müzik sektörünün ve buna bağlı olarak da artist menajerliği yapısındaki eksiğin bu alanda da bir engel teşkil ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Zira her ülkede kendi merkezinde kendi koşulları içinde yapılanmış ve işleyen bir sistemin ve ekonominin içine sanatsal bir ürünle girmek için yalnızca doğru ve güzel üretimlere sahip olmak yetmemekte, bu aynı zamanda sektörel bir ağırlık da gerektirmektedir. Örneğin bugün bu derece önemli ve çeşitli müzik üretimlerine sahip olduğumuz halde, yıllardır Fransa’da her yıl düzenlenen ve önemli bağlantılara açık bir platform içeren MİDEM müzik fuarına, son on yıldır ülkesel bir standla ve sağlam üretimlerle katılmış olsaydık, yurtdışına açılma işini hep bir starın albümünün yurtdışında çok satması, Michael Jackson’ın tahtını sallaması gibi değil de bu ülkenin müzik üretimlerinin yayılmaya ve paylaşılmaya başlanması gibi algılasaydık bu anlamda bir altyapı sanırım bugün bulunduğumuz yerden hiç olmazsa bir adım önde bulunabilirdi..

Yorumlar

Taze haberler