Kapat
..yükleniyor..
Kapat
İşi müzik olanlar, işlerini GaRaJ'da tanıtıp, müzisyene ulaşıyorlar. GaRaJ rehberini inceleyin.
Müzik Haberler

John Lennon (1. Bölüm)

10 Ağustos 2006 00:00
Rock n' roll efsanesi John Lennon'un hayatı ve Beatles öyküsünün ilk bölümü...

John'un, Beatles'ı fazlaca şişirilen bir balon muydu yoksa gerçekten bu ilgiye layık yetenekte adamlar mı?

İlk Gençlik

9 Ekim 1940'da doğdu. Utangaçlığını serserilikle bastıran, çok iyi resim, karikatür çizen sapsarı ve içten gülen sıradan bir İrlandalı. Babasızlığın ne olduğunu bilir babasızlığı tadanlar, John Winston Lennon da öleydi işte. Babasını hiç tanımamış ve bu yüzden annesinin kıymetini deli gibi bilmiş bir çocuk. Fakat annesi de kendi gibi dul olan biriyle evlenip gidince Mimi teyzesinin yanında bu iki temel çocukluk ihtiyacından uzak yaşamış ve bu nedenle çekingen olmuş, bu çekingenliğini de anarşiyle çözmeye başlamıştı her çocuk gibi. Ama sanat işte adamı her şey den alır, çeker kurtarır. John, Mimi teyzesinin yanında büyürken, çağ da tam çağdı. Rock'n'roll Atlantik'in öbür ucundan gemilerle Liverpool'a vurmuş ineceği mideleri bekliyordu. John da azılı bir serseriydi ve düzenin kabul etmediği şeylerin peşindeydi. Belki de bir söyleşisinde sorulan şu soruya ondan böyle bir yanıt vermişti; şimdi daha iyi anlıyorum...

"Eğer bir balıkçı olabilseydim olurdum"

Sene 1955 Lennon lisede. Bütün okulda (Quarry Bank High School) tanınmış serseri çetesinin lideri. Mimi teyzesi onu bazen radyo başında Lüksemburg radyosuna kulak kabartmış yasak adam (!), Elvis i dinlerken buluyor. Ama neler olacağına aldırmadan (?) ona ilk gitarını alıp saatlerce odalara kapanmasına ve Elvis çalmasına göz yumuyor. Savaş sonrası doğan tenaage'lerin hepsi de tiksiniyordu savaştan. John da bunlardan biriydi. Babası sonradan öğrendiğine göre savaş nedeniyle evden ayrılmış ve bir daha eve dönmemişti. Her rebel (o dönem işçi sınıfı gençlerin icra ettiği skifle müziği denilen tencere tavalarla yapılan bir müzik türü vardı tüm İngiltere'de) tenaage gibi katı İngiliz, Katolik aile fanatizminden sıkılmış ve kendini iyice kayıp (?) gibi hissetmeye başlamıştı. İşte bu sıralarda Elvis, Birleşik Devletlerde ortalığı kasıp kavururken, John da elinde gitarı ilk grubunu kurmuştu. Başta lise arkadaşı Pete Shotton'la bir ikili oluşturup Skifle müziği yapmaya başladılar. Gruplarının ilk ismi Mart 1957'de Black Jacks'di. Daha sonra okudukları okulun adını deforme edip Quarry Men diye değiştirdiler.

Skifle ı biraz daha anlatayım bari. Kafanızda soru kalmasın:) 1956 dan sonra, bu yılları takriben; Büyük Britanya Adası (güneşin batmadığı ülke) sokakları da tıpkı Amerika'da olduğu gibi ailelerine karşı gelen (ki Hollywood da bunun meşhur birde filmi vardır "James Dean / Asi gençlik - 1955") ve kendilerine Teddy boys/girls diyen gruplarla dolmuştu. Amerikan folk müziğinden bozma bir şeydi yaptıkları müzik ve eline tencere tava ne varsa geçiren tenaage'ler bu müziği icra ediyordu. Tabi dertleri müzikten çok anarşiydi. Ama skifle biraz sonra etkisini yitirdi ve John gibi çağdaşlarını içine çeken müzik, daha köklü yapıları içinde barındıran rock n roll oldu.

The Quarry men ilk konserini Temmuz 1957 de, John un da eğitim gördüğü kasaba kilisesi (ki Katolik aileler çocuklarını mutlaka kiliseye gönderir ve din eğitimlerine önem verirlerdi. Bence kilisede aldıkları ses eğitimi, Beatles'ın üçlü vokal tarzında derin etkiler yaratmıştır. Bunun başka bir örneği de Amerika'lı rock n roll üstadı Jerry Lee Lewis'de görülür, onun da piyanistliğini geliştiren zorunlu kilise eğitimidir) Woolton da verdiler. İşte tarihe damgasını vuracak olayların başladığı miladi yer. Konseri izleyenler arasında bebek yüzlü, uyanık, işini bilen, nam-ı değer Paul Mc Cartney vardı. Gözlerini sahneye dikmiş, grubu izliyordu. Paul babadan müzisyendi ve o da annesiz büyümüştü. Fakat diğer Beatle'lardan farkı armoni ve nota bilmesiydi. John'la tanışmasını şöyle anlatır Paul Mc Cartney ve etkilendiğini de gizlemez:

"Onunla Woolton şenliklerinde tanıştım. O sıralarda şişman bir ortaokul öğrencisiydim ve elini omzuma atıp bana yaslandığında, sarhoş olduğunu fark etmiştim. Daha evvel okul dergisinde şöyle bir yazısını okumuştum
"nefes almak yaşamım olduğuna göre, cesaret edemem almamaya cesaret etmeye"
Bu beni hep meraklandırdı. Entel mi? gözlük takıyordu, yani olabilirdi. Ama zaten gözlükleri olmasa da onu tutmak imkânsızdı..."

Neyse, Paul ün katılımıyla The Quarry Men ciddi adımlar atmaya başlıyordu artık. 1958'de John annesinin ölümüyle dengesini iyice yitirse de, (sonradan bu günlere itafen "My mam's dead"adlı bir şarkı yapmıştır) rock n roll adına bir şeyler yapacağını biliyor ve yeteneğini farkediyordu. O ilerde yapılan bir söyleşisinde Beatles'ı şöyle anlatacak "Birilerinin dediği gibi, bu işe doğadan, içten gelen bir yatkınlığımız vardı bizim" ve sonradan yaptıkları etkinin temelinde ,özgünlük merakının yattığını da "Biliyorum kendi özgün stilimizi geliştirdik."Eski günlerde İngiltere'deki tüm gruplar, Elvis ve bir vokal grubu havasındaydı. Beatles ise, kasıtlı olarak Elvis gibi davranmıyordu. Bu bizim politikamızdı, çünkü Elvis'i aptal buluyorduk, anlamsız buluyorduk. Ve sonra Mick Jagger çıktı ortaya ve boktan bir haraketi yeniden başlattı. Bilirsin işte poponu sallayıp durman falan" diye açıklayacaktır. Elvis'ten çok şey öğrenmesine rağmen John ve tayfası her türlü müzik ve tarzdan etkilenerek yeni şeyler bulma peşindeydiler ve ileride anlatacağım; öyle de oldu. (Aslında bu bir süreçtir tarih bu süreçlerle doludur) Quarry Men George Harrison'un kendi grubu Rebel Rousers'ı bırakarak ekibe katılmasıyla büyüdü ve 5 kişilik en kalabalık dönemine ulaştı. 1960'a kadar evvela Silver Beatles sonrada sadece Beatles ismiyle son halini aldı. Bu üç adam John, Paul ve George hayallerini birleştirip belki de sadece bir hevesle başlayan bu yolculukta ne yapabileceklerinin farkına vardılar.



Beatles ın kuruluş hikâyesinde söylenecek çok şey var aslında John un anlatımıyla hikâye özetle şudur:



"Bir grubum vardı. Ben kurmuştum; sonra Paul'le tanıştık "gelebilirmiyim grubuna?" dedi, gel dedim. Sonra Paul arkadaşı küçük George'u getirdi. İşte böyle kurulduk.

Efsane Başlıyor

1960'lar; daha bilmedikleri ama bu çağ ile anılacakları 10 sene başlamıştır. John, Paul ve George'u çekip çeviren ve grubun liderliğini yapan bir ağabeydi bu dönemlerde. George daha 18 yaşındaydı ve John - Paul ne derse yapıyordu. John ve Paul'ün şarkı yazarlıkları artık ayrılmaz hale gelmişti ve bestelerine ayrı ayrı isim vermek yerine Lennon / Mc Cartney kısaltması getiriyorlardı. George ise Carl Perkins fanı, azarlanmamak için dikkatli çalan bir tenaage'di daha. O dönemde bir çok müzisyenden etkilenmişti Beatles. Başlıcaları: Chuck Berry, Carl Perkins, Buddy Holly gibi rock n roll kahramanlarıydı tabi. Bildik yüzler bir yana kıyıda köşede sıkışmış ozanlar ilgisini daha çok çekiyordu John'un. Ruh bunalımları olan bir adamdı John. Belki Van Gogh gibi deli ama kulağını kesemeyecek kadar cesaretsizdi.

John yakın arkadaşı Stuart Sutclif'i müzikle pek alakası olmamasına rağmen Beatles kadrosuna dahil etti. Bu durumdan hoşlanmayan Paul zaman zaman John'la Stuart hakkında uzun tartışmalara girerdi. Ama nedense John Stuart'ı seviyordu ve sanatçı kişiliği uyuştuğundan vazgeçemiyordu. Stuart John a resmi, empresyonizmi, John da ona gitarı öğretiyordu. Amiyane tabirle, zorla müzisyen yapmaya çalışıyordu onu. Bir şeyler kurmak ve Elvis gibi en azından İngiltere'de bir rock n roll kahramanı olmak 15 yaşından beri hayal ettiği şeydi John'un. Ama tek başına yapmak büyük bir panik uyandırdığından bir orkestranın lideri olmak ona daha yakındı. Ekip 1960 ve 1962 yıllarını Hamburg'un köhne gece kulüplerinde (1961 de uzun süre Star club da çaldılar) sarhoşlara kaçaklara, serserilere çalarak geçirdi. Marihuana, alkol ve birazda LSD batağına üzerlerindeki yoğun baskıyı kaldırmayan gençlikleri nedeniyle saplandılar. Tam bu sırada gruba önemli bir detay katacak kişi ve çevresiyle tanıştılar. (John Lennon'ın Imagine albümünde bass çalan Klaus da bunlardan biridir) Astrid adındaki genç kız bu kaba saba, cahil, yabani asi gençleri sanatın estetiğiyle tanıştıran, alman fotoğraf sanatçısı ve Stuart'ın ilişki yaşadığı kızdı. Bu kızın önerisiyle Beatles saçlarını kahkül yapmaya başlamış ve 1970 lerin sonuna kadar neredeyse tüm dünya Elvis'in favorileriyle, Beatles'ın dağınık kahküllü saç stili modasını yaşamıştır. O 60 ve 70'lerin meşhur saç modasının başlangıç noktası. 1961'de Beatles Hamburg'un Elvis'i Tony Sheridan'a çalar. ama plakta isimleri geçmez.

Stuart 1962'de Beatles Liverpool'a dönerken Almanya'da kalmaya karar verir ve kısa süre sonra beyin kanamasından ölür (?) John olaydan sonra ne yaptı bilinmez ama artık Beatles 4 kişidir. "Fab four"a giden yol çizilmeye başlamıştır. (John Lennon, Paul Mc Cartney, George Harrison, Pete Best) 1962 sokakta biraz olsun rahatça yürüyebildikleri son yıl olacaktır.

Beatlemania

Liverpool'da tıka basa genç ve çılgın insanlarla dolu Cavern (mağara) adlı gece kulübü; deri ceket, pantolon ve yağlı saçlarını bir kenara bırakıp, menajerleri Brain Epstein'ın tavsiyeleriyle Takım elbise giyen 10 yaşında çocukları andıran saçları ve çocukça tavırlarıyla özellikle genç kızları tahrik eden adaplı, erkanlı(?) Beatles'ı ağırlıyordu artık.

Büyümek! 1962 nin Ekimine gelinmişti. EMI records un paravanlarından Parlophone, Beatles la bir 45 lik için kavelleşti. Lennon içinden "Sabret ve oyna oğlum köprüdesin daha" diyordu herhalde... Neyse tam bu sırada uysal bir Liverpool köylüsü olan Richard Starkey ekibe katıldı. Pete Best ekipten ayrılmıştı ve acil bir davulcu lazımdı. Richard gruba çabuk ısındı ve ilk single "Love me do" için kayda girildi... Love me do bir çocuk şarkısıdır. Bunu söylemek bir hakaret midir bilmem ama çok güzel, hoş, benim Beatles'dan dinlediğim ilk şarkıdır, fakat çok basittir. Bu 45'lik çıktığında İngiltere'de the Shadows (Cliff Richard'ın grubu) Gerry And The Peacemakers gibi rhtym and blues grupları meşhurdu. 45'lik John'u tatmin etmedi tabi kimseyi etmedi, ama ilk çıkış için fena sayılmazdı listelerde 14 numaraya kadar çıktı. Love Me Do'nun ardından grup ilk albümü için çalışmaya başladı ve malum etkiyi yapacak 1963 45'likleri "She Loves You", "I Wanna Hold Your Hand" ve "From Me To You" çıktı. Yine çok basit şarkılardı ama bir tılsım vardı onlarda, ki ben buna 3'lü vokal yapılarının bir uzantısı derim. Beatles'ı ilk dinlediğimde birşey hissetmiştim anlatılmayan garip birşey, ama gülümseyip, eşi olmayan bir şey demiştim. İşte benim 90'larda yıllar sonra İstanbulda hissettiğim bu şeyi hisseden İngiliz gençleri, yeni yetmeleri köhne İngiliz tiyatrolarında bizim Salı pazarını andıran, iğne atsan yere düşmez kuyruklar oluşturup sahnede elinde gitar "yeah yeah yeah" diye bağıran bu sevimli çocuklara çığlıklar atıyorlardı. Nasıl atmasınlar...

İngiltere yıkılıyordu. Beatles çılgınlığı Liverpool'dan dağılan bir iç salgı gibi tüm İngiltere'ye yayılmış hızla büyüyordu. İşte tam burada John'un sosyal bakış açısıda diğer beatlelar dan ayrıldı. Bir gün John her Cumartesi kraliyet ailesinin ferdlerinin de izlediği Palladium konserlerinden birinde sanırım "Till There Was You" şarkısının ardından şu sözleri söyledi "Şimdi de son numaramız için yardımınızı rica ediyoruz. Acaba ucuz koltuklarda oturanlar da alkışlayabilir mi? Ve siz önde oturanlar (ki kraliyet ailesi ve birkaç önemli devlet mensubu) mücevherlerinizi şıngırdatın yeter!"... Ne mi yaptılar? Mücevherlerini şıngırdattılar tabi!

1963 sonuna gelindiğinde John ve arkadaşları iki albüm ve birçok ödül kazanmış artık dünyaca tanınan bir pop müzik grubuydu. 1962'de John çocukluk arkadaşı Cynthia ile evlenmiş ve şimdi bu evlilikten Julian isimli bir çocukları olmuştu (Paul Mc Cartney Hey Jude adlı efsane Beatles şarkısının bestecisidir ve bu şarkıyı John ve Cynthia arasında kaldığını düşündüğü Julian'a yapmıştır) Müzikal kalite açısından Beatles kurt besteci, aranjör ve duayenler için ağzı süt kokan bebelerdi. Evet öleydiler de. Ama dedim ya bir şey vardı onlarda, hem yetenek ve hem de mizah; tam bir show. Bir tür iyileştirici güç gibi geldi Amerika'ya Beatles, John F Kennedy'nin 63 Kasımındaki katlini unutturacak kadar hem de.

Amerika

1963 sonu ve 1964 başı Beatles çılgınlığı Amerika'ya sıçradı. Şubat ayında Birleşik Devletler'e bir turne düzenlediler. Ve yıl sonuna kadar artık Beatles zirvedeydi. Nereye gitseler olay oluyor ne zaman sahneye çıksalar çığlık seslerinden (ses sisteminin yetersizliğini de katarsak) çaldıkları duyulmuyordu (Bu çığlık olayının mucidinin meşhur vokalist Frank Sinatra olduğu söylenir. İlk zamanlarında -1940 lar- kızların bağırması için bir arkadaşına kızlara para verip organize etmesini söylediği rivayettir. Sonra da bu kurmacanın alışkanlık olduğu) 1964 elit İngiliz tipleriyle geçen ve Hamburg'da tanıştıkları marihuana ile beraber LSD (liserjik asit dietilamid) ile fazlasıyla haşır neşir oldukları yıldı.

John bir tür oyun oynadığının fakındaydı. Mutsuzdu aslında, bir röportajında dediği gibi "Çocukluğunda iğrendim insanlar" dedikleri insanlarla her gün yüzyüze gelip geyik muhabbeti yapıyordu. "A hard day's night" adında (ki soundtrack sayılabilecek bir albüm ü vardır) bir film çevirdiler ve güzel de oldu. Müzikal açıdan hala yetersizdiler ve George Martin gibi çok yetenekli bir dadıları vardı:) Ama John Gibson akustiği, Rickenbacker elektirik gitarıyla, Paul Hamburg'dan aldığı vasat Hofnerr bassı, George da Gretsch marka jazz kasa yarı masif elektrik gitarıyla mutlu şarkılar yapmayı sürdürdüler. (İlk dönem şarkı sözlerinin çoğu anlamsız aşk sözcükleriyle doludur)

1965 e gelindiğinde John ve tayfası yenilikçi şarkıların ilk adımlarını "I feel fine"daki feed back efektiyle yaptılar. (Aynı sene Rolling Stones'un Satisfaction'ınındaki fuzz efekti büyük bir yenilikti). Bu şarkıyı takiben çıkardıkları yine sountrack niteliğindeki "Help" albümü diğer albümler gibi sıradan olsa da içindeki "Ticket To Ride", "Yesterday" ve "Help" şarkısı artık eski müziğin dünde kaldığını anlatıyordu. "Help" şarkısı John için "Yesterday" ise Paul için bir çığlıktı. Help eski Beatles düzenini içinde barındırmayan, Yesterday de Beatles'ın ne denli müzikal gücü olduğunu kanıtlayan iki şarkıydı. Aynı yıl Beatles tekrar amerikaya gitti. Meşhur Shea Stadyum konserini yaptılar. Bu konserin ardından John'un şöyle söylediği bilinir. Orada sahnedeyken dağın zirvesini gördüm (Bu konserden ilginç anekdotlarda vardır. Mesela bazı hayranların konserden sonra kutulara doldurulmuş konser "hava" larını satışa çıkardıkları...) Beatles değişiyordu. John uyanıyordu. Baskı altındaydı. İsyanının ilk kırıntılarını bir kitap çıkararak ortaya döktü. "In His Own Write" adlı mizah dili yüksek kitabında kilise, devlet, asillik gibi normal (?) şeyleri eleştirdiği için tepki çekti. İşte kitaptan bir alıntı:



"Üzgün Michael



O sabah Michael in üzgün olması için hiçbir neden yoktu. (evladım,yazıktır); herkes onu severdi (zavallı yaratık). O gün zor bir günün gecesinden çıkmıştı, çünkü Michael Londra'nın doğusundaki bir gözetleme kulesiydi. Her zaman kontrollü olan karısı Bernie ona normal öğle yemeğini paketlemişti ama Michael hala üzgündü. Her şeyi tekmeleyeceği bir karısı olan bir adam için bu oldukça garipti. Saat 4'te ateşi harıl harıl yanarken bir polis memuru, vakit öldürmek için içeri girdi.



"iyi akşamlar Michael" diye konuştu polis memuru, ama Michael yanıt vermedi çünkü sağır ve dilsizdi, konuşamıyordu.



- Karınız nasıl?- dedi polis memuru



- Açma o konuyu - diye cevapladı



- Sağır ve dilsiz olduğunu konuşamadığını sanıyordum - dedi polis memuru



- Peki şimdi bütün o sağır ve dilsiz kitaplarımı ne yapacağım - dedi Michael, bunun kafaya takılması gereken bir sorun olduğunu anında fark ederek.


Bunu takiben Hıristiyanlık la da başı belaya girdi John'un. Beatles'ın İsa dan daha popüler olduğunu söylemesi ve aldığı ölüm tehtidleri sayesinde korku içinde yaşadı bir süre. Konserlere devam ettiler fakat isteksizce. Beatles'ın 1966 konser kayıtlarına bakın, ölü gibi çalarlar. Konserler artık umurlarında değildi de ondan. Dünyanın en yeni kayıt imkanları varken kimin umrunda olur ki! Takım elbiseli iyi çocuk imajını da terk etmişlerdi nihayet. Kimseden habersiz yeni bir fırtına için sessizce "Abbey road stüdyosuna çekildiler.
John'un, Beatles'ı fazlaca şişirilen bir balon muydu yoksa gerçekten bu ilgiye layık yetenekte adamlar mı? İşte bunu 1965 sonu gösterecekti. Bu alemin kodamanları, bu balonun sönmesini ve popüler dünyaya yeni kurbanlar istiyorlar, kurt müzikçiler de hasetle bunun gerçekleşmesi için dua ediyorlardı... ama öyle olmadı... John ve tayfası kafa kafaya verdiler ve aralık 1965 geldi çattı...



Volkan Fitoz

Yorumlar

Taze haberler