Aslında Velvet Underground'u ve Lou Reed'i uzun uzun anlatmak mümkün. Çünkü Lou Reed ve tayfası müzikte oldukça başarılı işler yapmıştır. Bu adam, gerçekten arızalıdır. Herşeyden önce iyi bir şair ve müzisyendir.
New York doğumlu olan Reed, bu şehre aşıktır ve bu aşkını her şekilde dile getirir. Hatta '89 tarihli albümüne "New York" adını verir. Yahudi asıllıdır ama hiçbir zaman dine ilgi duymaz. Aslında Reed, junky'lerin, homeless'ların, loser'ların efsanesi olmuş bir müzisyendir.
1970'lere damgasını vuran Reed, Andy Warhol ile çok sıkı dostluk kurar. Andy, maddi & manevi hiçbir zaman desteğini eksik etmez. Lou Reed, grubu Velvet Underground ile beraber 1963'te Warhol'un bir gösterisinde sahne alır. Önce Warhol'un resim sergisi, arkada Lou Reed'in muhteşem müziği insanları büyüler. Aslında bu gösteri onlar için iyi bir reklam olur. Warhol sayesinde ilk plakları için kapıyı aralamış olurlar. Warhol, Lou Reed ve tayfasını pek çok gruba sokar, birçok önemli müzik adamı ile tanıştırır, onlar için 70 dakikalık bir film bile çeker. Ancak The Doors gibi, Velvet Underground da "tehlikeli" kategorisine girmekte ve mutaassıpların tepkisini çekmektedir. Otorite olduklarını iddia eden bir grup insan, Lou Reed'in müziğini insanlık için zararlı olarak görür. Hatta radyolar şarkılarını çalmaz. Şarkı sözlerinde sınırsızlık, hayatla yabancılaşma ve kaybedişler, cinsel fanteziler, son derece umutsuzca dile getirilmektedir.