Kapat
..yükleniyor..
Kapat
İşi müzik olanlar, işlerini GaRaJ'da tanıtıp, müzisyene ulaşıyorlar. GaRaJ rehberini inceleyin.
Müzik Haberler

H2000 Rekapitülatif

12 Ağustos 2002 00:00
Konser :: H2000 Festivaline hafif mizahi bir yaklaşım. Bekçi ve Çavuşun yaşadıklarıyla bir yaşanmışlık özeti

... Dalamanlı Delilah festival alanındaki görevlilerin çoğunun biz alt seviye eğlenmek isteyen zavallılara olan yaklaşımlarının bir projeksiyonuydu ...

Giriş

:: Du bakalım




Kültürün şöyle bir tanımı vardı yanlış hatırlamıyorsam: "tüm öğrenilenlerin arasından unutulması gerekenler unutulduktan sonra geride kalan bilginin tümü". Tabi burda bir tane önemli tanım yapmak gerekli, "unutulması gerekenler" ne demektir? Tamamen kişinin zevklerine ve ilgi alanına göre değişkenlik gösteren bir kısımdır bu. H2000 festivali süresince her gün GaRaJ :: Haberler sayfalarından iletmeye çalıştığım yazılarda (*) bahsettiğim geniş festival yorumumu bu kadar sarkıtmamın nedeni de işte buydu: Unutulması gerekenlerin tamamen silinmesini beklemek. Festivalin başlamasının üzerinden geçen bir ay tüm önemsiz olumsuzlukları ve olumlulukları sanırım sildi. Artık beynim uzun ömürlü hafızasına depoladığı bilgiyi kusmaya hazır. Bakalım neler gitmiş neler kalmış...






(*) H2000 Haberleri :: 1.gün , 2.gün , 3.gün, 4.gün

Atmosfer Festivalik

:: Başlıyor !




Festival, biletin alınmasıyla beraber daha bir gerçek olmuştu gözümde. Sadece müzikal bir şenlik değil 4 günlük bir tatil, bir nefes alma arası gibi bakıyordum Ömerli'ye. Durup duruken tüm stresten uzaklaşıp, monitöre bakmadan, tuşlara basmadan geçirilecek, her gecesi kaliteli müzikle dolu, gündüzleri türlü maymunlukla geçirilip, hiçbir şey üretmemenin keyfine varılacak 4 günün biletini almıştım. Hem de gayet hesaplıydı. Çadır ve kamp sorunu vardı önümde bi tek halledilmesi gereken, fakat çok ta büyük bir problem değildi, öngördüğüm gibi güzide alışveriş merkezlerimizden birine giderek kolayca çözmüştük. Hatta aldığımız çadırlardan birinin üzerine kocaman www.garaj.org bile yazmıştık. Hazırdık. Pazar sabahı erkenden kamp yerinin yolunu tuttuk. 4 kişiydik, iki çadırımız, uyku tulumlarımız, güneş gözlüklerimiz, havlularımız bile vardı. Kamp yerine geldik, sıkıca arandık, kuyruğa girdik, biletimizi verdik, bilekliğimizi taktık, kazmalar elimizde uzun ip belimizde, çadırımıza bir yer beğenmeye koyulduk.



Bekçi: Abi gölge olsun şöyle ağaç altı bi yer...

Çavuş: Olmaz olm o tarafa yakın! Böcek möcek çıkar, valla kızları tutamazsın.

Bekçi: Doğru be hem bu tarafta baz istasyonu var, çocuğum olmaz billa. Uzaklaş Çavuşum !



Bekçi: Burası nasıl?

Çekiç Tutan Adam (ÇTA): Yok abi orası olmaz kamyon geçecek ordan !

Bekçi: Haydaaa ne kamyonu lan? Çadır kampı diil mi burası ?

ÇTA: Tuvaletler boşalacak günde üç kere !

Çavuş: Olm burda tuvalet var harbiden kokma yapar, uzaklaş !



Bekçi: Çavuşum nasıl burası?

Çavuş: Gayet güzel, biraz eğimli ama olsun idare eder. Hallederiz !


Yarım metre sağa bir metre yukarı derken diktik direkleri, kurduk çadırları. Festivale gelmiş çoğu arkadaşın "ohoooo iyiymişiniz ulan siz, biz gece geldik mahvolduk" gibi serzenişlerini duyar gibiyim. Ama naapalım biz rahat yerleştik. Aynen böyle oldu.

Çadırları kurduktan sonra "hadi bakalım gezinelim şimdi, neler varmış neler yokmuş..." bakınması için düştük yollara. Her köşe başında bileklik kontrolü sırasında asıl eksikliği yavaş yavaş görmeye başlıyordum. Görev alan kardeşlerimiz, eğlenmeye gelen kardeşlerimize biraz farklı davranmaktaydı. Yani sanki belli bir miktar eğlence sunuluyordu, ve görevliler de herkesin bunu adil paylaşmasından kendilerini sorumlu hissediyorlardı. Ne kadar anlamsız geldi değil mi? Evet festival alanındaki kırmızı tişörtlülerle yabancılaşmamız da bu denli anlamsızdı. O ana kadar önem vermemiş olduğum detayları hatırladım birden:

Girişte arkadaşları aranırken bekleyen birinin iki adım ilerde su içmesi konusundaki tartışma bu bakış açısıyla tamamen örtüşmekteydi. Biz büyük klan savaşlarından haberdar olanlar madur durumdaki bir TZ-maltit'in nelere kadir olduğunu biliyorduk ve kendimizi korumayı bilmiştik, ama diğerleri sadece etraftaki Hücbub nüfusunun onu yıldırması gibi bir mucize sayesinde şerden kurtuldular.

Tam bunlar aklımdan geçerken, susamışlığın farkına vardım ve çavuşla birer bira atmaya karar verdik hanımlar da bize uydular ve Dalamanlı Delilah sahneye girdi.

Dalamanlı Delilah

:: Delilah !



Delilah tamamen rassal seçilmiş bir örnektir. Amacı festival alanındaki kötü muamelenin bir yansımasını nedenleriyle ele almaktır. Örnekler çeşitlendirilebilir. Bahsi geçen kişinin ne Dalaman'la ne Delilah'yla ne de Samson'la ilgisi vardır. Sadece bu ismi geometrik ve fonetik olarak kendisine cok yakıştırmış olmam yüzünden böyle kullanılmaktadır. Delilah aslında "Unutulması Gerekenler" arasına sokmaya çok uğraştığım bir festival karakteriydi. Fakat unutmamış olmama da sevindim doğrusu.


Festival boyunca satın alma prosedürü, kapalı devre Multinet sistemiyle gerçekleştirildi. Her kart için depozit alınması bizi, grup için tek bir kart almaya sevk etti. Durum böyle olunca da Multinet makinasının verdiği "müşteri kopyası" ismindeki çıktıları biriktirip onlarla hesap yapmak zorunda kaldık. Tabi bu da, satın aldığımız her malzemenin "müşteri kopyası" çıktısını alıp saklamamız gereğini doğurdu. Fakat bu basit mantık yürütmeyi Delilah'ya anlatmak mümkün olmadı. Aynen aktarıyorum:

En gölge yer olarak bellediğimiz DJ çadırına, o saate göre çok yüksek sesli müziği de göze alarak, ilerledik ve bira almak için işlemlere başladık.



Bekçi (kasadaki kıza, bu Delilah değil): 3 bira 1 kola lütfen!




Multinet çakır çukur eder; dört kağıt çıkar; kasadaki kız bu kağıtlardan ikisini alır; ikisini bana verir; kolayı doldurur sahibine verir. Delilah'yı gösterir "Biraları şurdan alabilirsiniz" der. Ben elimdeki fişlere bakarım; anlarım ki kolanın fişiyle biraların fişi ayrı kesilmiş. Ok problem değil. Ben zaten benzincide köftemi yemişim karnım tok sırtım pek, istediği kadar fiş kessin, ben biramı içiyim de...



Bekçi (Dalamanlı Delilah'ya): 4 bira lütfen!

Dalamanlı Delilah (DD): Fişe bakiyim !

Bekçi (bira fişini gösterir)

DD (fişi alır, deler, çöpe atar, biraları doldurmaya başlar)

Bekçi (biraların dolmasını beklerken, nazikçe): Pardon, o fiş bana lazım, biriktiriyorum onları ben.

DD (önemsemez, doldurur, tahminim kendisine yazdığımı sanar. Kadim klanların tüm Fetes ruhları biliyor ki hiç öyle bi niyetim yoktu.)

Bekçi (önemsenmek ister): Özür dilerim, benim o fişi almam gerekiyor. Bakın kolanınkini aldım onu da aliyim lütfen.

DD: Ne diyosun sen ya

Bekçi (anlamaz): O çöpe attığın fişe ihtiyacım var benim.

DD (biraları doldurmaya devam ederek): Veremem ben onu al işte biralarını. O senin elindeki ne? Ver bakiyim onu da.

Bekçi (anlamaz): Neden veremezsin, benim o zaten. Bunu neden sana vericem ya, bu da benim.

DD (durur, gözlerini açarak kafasını yaklaştırır): Ne diyosun kardeşim sen.

Bekçi (korkar, kasadaki kıza döner, durumu anlatır, kız durumu anlar, tabii ki alabilirsin der, fakat o da Delilah'a durumu açıklayamaz)

Bekçi (artık sinirlenerek): Ya versene şu fişi.

DD: Ne istiyosun sen ya.

Bekçi: Fişimi istiyorum hesap yapıcam.

DD: Neyin hesabını yapıyosun sen?

Kasadaki kız Delilah'nın yanına gelir. Fişi çöpten alır, bana verir problem çözülür biralar içilir.


Dalamanlı Delilah festival alanındaki görevlilerin çoğunun biz alt seviye eğlenmek isteyen zavallılara olan yaklaşımlarının bir projeksiyonuydu. ikinci bir örnek vermek gerekirse bileklik problematiğini aktarmak isterim, aynen şöyle:



Çavuş: Bu bileklik sıktı beni gidip biraz bollaştırtalım.

Bekçi: Tamam benimki de öyle hadi...

Kapıya kadar yürünür.

Bekçi: Selam, bu bileklikler sıktı da bizim bilekleri, bunları biraz genişletebilir miyiz?

Delilah'nın kapı şubesi Milam: HAYIR

Bekçi: Neden?

Milam: ÇÜNKÜ ONLAR AYARLANMIYO KESEREK ÇIKIYO YANLIZCA.

Bekçi: Hehe! tamam o zaman keselim yenisini takalım.

Milam: OLMAZ, SORDUK YA SİZE BÖYLE İYİ Mİ DİYE KAPATIRKEN O ZAMAN DOĞRU TAKTIRSAYDINIZ!

Bekçi: Biz hiç anlamamışız kusura bakmayın da neden kesemiyoruz? Eskileri size vericez hemen burda, isteseniz yakın.

Milam: ONLAR SAYILI. KAÇ BİLET SATILDIYSA O KADAR VAR BURDA ONLARDAN!

Bu konuşma geceleyin 2,5 saat servis bekledikten sonra amacına ulaşamayan insanları dinlerken de kafamdan geçti, bilet sayısı kadar plastik bileklik yaptırabiliyorken neden bilet saısının 1/N i kadar otobüs getirtilemiyor? Ama Çavuş yılmadı, makyaj çantalarından aynası ayrılabilen bi dalgametre buldu. Ayna, itinalı kesme işlemi için kullanıldı ve genişleme başarılı oldu. Çavuş artık rahattı. O kadar kontrolden 4 gün boyunca biraz sıkıntılı geçti ama, bilek hasar almadı.

Tabii ki bu bahsedilenlerle ilgili bütün suçu organizasyon komitesine atmak hata. Böyle şeyleri hazmedememiş insanların Türkiye'de bulunması onların suçu değil ve böyle bir iş için herkesle mülakat yapıp öküzleri eleme şansı bulamamış olabilirler. Zaten asıl eleştirilen bu öküzlerin basit bir mantık yürütme ile öküzlük yaptıkları sürece kendilerinin de eğlenemeyecek olmaları sonucuna ulaşamamalarıydı. Çünkü öküzler eğlenemezler. Onlar çiğner.

Şortlu Adamlar

:: Şort İstemem Ben !




Şimdi gene bu kadar konuştu bu Bekçi, herhalde bu "Şortlu Adamlar" da tuvaletlerle duşlarla ilgili bir başlıktır diye düşünülmüştür eminim. Hayır arkadaşlar, kuburların vahameti ortadaydı üstüne daha fazla söylenecek birşey yok. Duşlar da keza... Asıl bahsetmek istediğim konu başka. Sahneyle ilgili başka bir konu açmak istiyorum. Bunun aslında özel olarak H2000 ile direk alakası yok. Yerli yabancı çoğu grubun sahne performansı sırasında sürekli dikkatimi çeken ve başka türlü olmaz mı bu diye düşündüğüm birşey. Ben galiba grup dışında sahnede dolaşan insanlara gıcık oluyorum arkadaşlar. Özellikle pervasızca, hiç özenmeden gezen, grubun konseptiyle taban tabana zıt şortlu adamlara özellikle uyuz oluyorum. Tabi bu yazıyı okuyan stageman'ler darılmasın. Onların kişiliğiyle bunun hiç bi alakası yok. Bu tamamen şovun prodüksiyonuyla ilgili.

Benim anlayışıma göre sahnedeki insanlar biraz uzak, biraz erişilmez olmalı. Yeteneği ve birikimiyle olduğu kadar kıyafetiyle, davranışıyla, iletişimiyle de benim yanımda durmuyo olmasını haketmesi lazım. Bu da performansın kusursuzluğu, iyi planlanmışlığıyla falan olur bence. Fakat şortlu adamlar sahneye çıkınca tüm büyü bozuluyor. Bütün oturmuşluk, dinginlik ve konsantrasyon kendini hata arayan ve bi daha ne zaman gelecekler diye takip etmeye başlayan sorunlu bir hafiyeye bırakıyor. Bu tabi bir kompleks olarak ta yorumlanabilir, saygı duyuyorum, fakat H2000'de şortlu adamları sahneye sokmayan bir grup izledim ben: Muse!

Gerçekten büyüleyici bir performans sundular. Önceki konserlerini izlemiş çoğu kişinin, "Park Orman için özür dilercesine iyi çaldılar" dediğini biliyorum. Özellikle de belirttiğim gibi sahnede üç müzisyenden başka kimseyi görmedik. Görsek bile görsel formata çok aykırı saçma sapan şeyler değildi bunlar. Bu güzellikte ve özellikte başka bir performans ta Lamb'inkiydi. Sahnedeki ufak detaylara dikkat eden bir dostun tespiti de oldukça çarpıcıydı:

Lamb sahnedeyken vokalistin kahve içtiğine oradakiler dikkat etmiştir sanırım. Fakat bir ara fincanını monitörlerden birinin üstüne koydu. Sıcak kahvenin dumanının tütüşü öyle bir bütünleşmişti ki sahneyle, avaz avaz huzur buluyor gibiydik.

Bitiriş

:: Bitiyo !




Sonuç olarak, iyi kötü birçok yanıyla H2000 bizi eğlendirdi. O tuvaletlere işemeseydim, Dalamanlı Delilah ile de karşılaşamamış olacaktım. Bayat ekmekle döner yememiş olsaydım, fani yaşamımdaki en büyük Hücbub çetesini görememiş olacaktım. Kim ne derse desin çok önemli bir tecrübeydi benim dinleme kültürümün oluşmasında. Umuyorum organizsayon komitesi önümüzdeki yıllarda, laf yerine eylemle daha çok ilgilenir de daha temiz, daha güleryüzlü, daha eğlenceli, daha dosthane bir festivale kavuşuruz.

Eğer sizlerin de H2000 2002 ile ilgili paylaşmak istedikleriniz varsa, alttaki yorumlar bölümü bunun için ideal. Lütfen paylaşmaktan çekinmeyin.





H2000 Resim Galerisi

H2000 Panorama (150 Kb)

Yorumlar

Taze haberler