Hotel California şarkısını duymayan, bilmeyen var mı? Hakkında yazı yazılmayı belki de en çok bu şarkı hakediyor.
Şarkımız Hotel California 1976 yılında, Eagles'in aynı adlı albümünde çıktı. O tarihlerde Amerikalılar, Vietnam sendromunun yeni yeni farkına varmaktadırlar. 1968'ler bitmişti. Woodstock bitmişti. Ve bir kısım gençlik, masumiyetlerini ve hayallerini Vietnam'da bırakıp hayattaki amaçlarını kaybetmişti. Uyuşturucuya ve alkole sardırmaya başladılar. Hotel California işte tam bu zamanlarda yapılmış bir şarkı. 'Her an bundan kurtulabilirim...' diye bir kararsızlık anında başlanmasını fakat 'zararlarının farkına varıldıktan sonra kurtulmanın imkansız olduğunu' Otel Kaliforniya metaforuyla anlatıyor.
On a dark desert highway cool wind in my hair
Warm smell of colitas rising up to the air
Up ahead of a distance saw a shimmering light
My head grew heavy and my sight grew dim
so I had to stop for the night
Karanlık ve ıssız bir otoyolda arabasıyla yol almakta olan kahramanımız saçlarında serin bir rüzgar hissetmektedir. Uyuşturucunun ılık kokusu ise havaya dogru yükselmekteyken, ileride titrek bir ışık görünür...Kahramanımız farkeder ki kafası ağırlaşmış ve görüşü bulanıklaşmıştır...Durması gerektigine karar verir..
There she stood in the doorway heard the mission-bell
I was thinking to myself this could be heaven or this could be hell
Then she lit up a candle she showed me the way
There were voices down the corridor, thought I heard them say:
'Welcome to the Hotel California..
such a lovely place..(such a lovely place)
Plenty of room at the Hotel California
Any time of the year you can find it here
Orası meğer bir otelmiş. Resepsiyon masasındaki zilin sesini (ki ona mission bell deniyor) duyup gelir bir kadın ve içeri açılan kapının ağzında durur... Adamımız ise 'Burası ne menem bir yer böyle? Cennet mi, Cehennem mi acaba?' diye düşünmektedir. (Dante'nin ilahi komedyasını hatırlayınız..Cennet ile Cehennem arasinda kaybolmuş ruhlar meselesi) Sonra kadın bir mum yakar ve yolu gösterir.. Koridorun derinliklerinden gelen bir takım sesler duyar adamımız, sanır ki(düşünür ki) o sesler şöyle demektedir:
'Hoş geldin(iz) Otel Kaliforniya'ya. Ne sevimli bir yer
Bir sürü odası vardır..Yılın her zamanı bulabilirsin(iz) onu burada...'
Her mind is tiffany twisted she got a Mercedes Benz
She got a lot pretty pretty boys she calls friends
How they dance in the courtyard sweet summer sweat
Some dance to remember some dance to forget
So I called up the captain 'Please bring me my wine..'
and he said 'we haven't had that spirit here since nineteen sixty nine..'
Still those voices are calling from far away
Waking you up in the middle of the night just to hear them say:
'Welcome to the hotel california.. such a lovely place .. such a lovely face
Living it up at the Hotel California. what a nice surprise.. bring your alibis...'
Adamımızın gördüğü bu kız kafayi tam bulmuştur. Ama kıvrak bir vucuda sahiptir. 'Arkadaşımdır..' diye tanıttığı ipek çok hoş çocuk da arka bahçede 'tatlı bir yaz teriyle' dans etmektedirler. Kimi hatırlamak, kimiyse unutmak için dans etmektedir. Bunu gören adamımız aşka gelir ve şef garsonu çağırarak 'Bana şarabımı getirin...' buyurur...Şef garson da der ki 'Bu içkiyi/ruhu 1969'dan beri görememistik..'(Kelime oyunu: spirit Ingilizce de hem 'ruh/espri' hem de alkollü içki anlamina gelir...) Adam ise gaipten sesler duymaya devam etmektedir. Uzaklardan gelen sesler geceleyin onu uyandırır ve adam seslerin şöyle söylediğini duyar:
'Hoş geldin(iz) Otel Kaliforniya'ya..
Ne sevimli bir yer.. ne sevimli bir yüz
Otel Kaliforniya'da yaşarsın bunları (neşelenir/canlanırsın)
Ne hoş bir sürpriz...Şahitlerini getir ..'
Mirrors on the ceiling and pink champaigne on ice
and she said 'we're all just prisoners here of our own device..'
In the Master's Chamber they gathered for the feast
They stab it with their steely knives but just can't kill the beast
Last thing I remember I was running for the door
I had to find a passage back to the place I was before
'Relax..' said the night man 'we're programmed to receive...
you can check out any time you like but you can never leave..'
Adamımız tavandaki aynaları ve buzlu pembe şampanyayi farkeder. (Muhtemelen kızla sevişmek üzere ayrı bir mekana çekilmişlerdir) Kız ona der ki: "Aslında hepimiz kendi aletimizin tutsağıyız burada" (Buradaki alet/araç denilen şey seks dürtüsü, uyuşturucu tutkusu veya her ikisi de olabilir)
Büyük salonda (master's chambers) toplanırlar (birileri) ve parlayan çelik biçaklarıyla 'hayvanı' bıçaklarlar ama öldüremezler..(Buradaki hayvan-"beast" vahşi ve iri bir hayvan...İnsanın ruhu, vahşi içgüdüleri olabilir. Ya da, uyuşturucu müptelalarının kriz halindeyken gördükleri hayvan olabilir.) Yoksa o kız, erkekleri kandırıp bir nevi kurban ayinine yemlik mi yapmaktadır... Yoksa kız bizzat uyuşturucunun kendisi midir?)
Kahramanımız bir anda bu otelin gerçek yüzünü farkeder. Hatırladığı son şey kapıya doğru koşmakta olduğudur, daha önce bulunduğu yere çıkan bir geçit bulmak zorundadır.
"Rahatla..." der gece adamı.."Hepimiz almaya programlandık. İstediğin zaman çıkış işlemlerini yaptırabilirsin ama asla ayrılamazsın..."
Şarkının finalindeki uzun gitar solosu boyunca adamın akibetini merak ederiz. O artık sizin hayal gücünüzün onu götürdüğü yere gitmiştir. Ve muhtemelen hep orada kalacaktır...