Miks ve mastering. Bunlara bir türlü Türkçe kelime bulamıyorum. Cila, parlatma diyesim geliyor. Miks'e karıştırma mı demek lazım? Ses ayarı demek istiyorum. Ama malesef bazı teknik kelimelerin Türkçe karşılıkları yok.Yeni albümüm "Ara Taksim", Şubat'ın başında yayınlanacak gibi. Miksi bitmiş olan "Başka Türlü" adında bir albüm daha var. Başkalarının parçalarını davulda Turgut Alp Bekoğlu ve kontrbasta İlkin Deniz ile çaldık.
2 albümde de misafir yok. "Ara Taksim"de isterdim ama denk düşüremedik. Bu arada baktım ki bu 5 albümün kayıtlarından kullanmadığım parçalar var. Onları da yakında "Çöpe Atılan Kayıtlar" adıyla yayınlamak istiyorum çünkü enteresan şeyler var, dinliyorum. Gitar Kafe'de (Kadıköy) çalmıştık. Ben, Tanju Duru klasik gitar, Yinon Muallem perküsyon, Sinan Kaynakçı ve İlkin Deniz bas çalmıştı. Benim parçaları değişik yorumlamıştık. Ben cümbüş de çalmıştım. Onları da bu aralar dinleyip toparlıyorum ve yakın zamanda Tanju Duru'nun web sayfasına birkaç örneğini koyacağım. Albüm yapma olayından sıkıldığım ve soğuduğum bir dönemde evde bari bir şeyler yapayım diye yapmış olduğum kayıtlar var. Onların da enteresan olanlarını toparlamayı düşünüyorum. Bir de yine İlkin, Turgut ve ben beraber çaldığımız caz standartları yorumu albümü var. İlkin şu anda Amerikada ve onun mastering'ini yapıyor. Pek yakında yayınlayacak. Adı "Goodfellas İyi Dostlar" olabilir. Tam bilmiyorum. Ben normalde caz parçalarını, standartlarını bilmem. Caz lisanım yoktur. Ayrıca itiraf etmem gerekirse o lisanı sevmiyorum. Hayranlıkla dinliyorum, yöntemlerini anlamaya ve hatta uygulamaya çalışıyorum.Yine de İlkin'in albümü bence enteresan oldu diyebilirim. Anlaşılan 2009 oldukça yoğun bir yıl olacak gibi duruyor. Tüm bunların yanında iştahım hala yerinde, bu yaz belki yine bir-iki albüm kaydı daha yapabiliriz İlkin ve Turgut ile. Ayrıca Sinan Kaynakçı bazı parçalarıma sözler yazıyor. Nasıl olacağını çok merak ediyorum.
Pinhani'ye gelirsek.Şahsen Pinhani'yi bir çok açıdan çok ayrı yere koyuyor ve beğeniyorum. Senin de gruba katılma fırsatını severek kabul ettiğini zannediyorum.
Bir kere insan olarak, Sinan olsun, Zeynep olsun, Hami olsun çok iyi, naif insanlar. Hepsi çok genç. En büyüğü Sinan, o da 29 oldu. Ama yaşının çok çok ilerisinde bir insan ve dolayısıyla çok iyi anlaşıyoruz. Düşünce şekli ve uygulamalarda bir sorun olmuyor. Ayrıyeten Sinan'ı çok seviyorum. Müzik öğrenmek, çeşitli enstrümanları öğrenmek istiyor, davul dersi alıyor, piyano dersi alıyor. Benimle Gitar Kafe'de bas çaldı, benim parçaları çalıştı, hiç de fena çalmadı. Beste yapıyor, gitar çalıyor, organizasyon tarafı var. Hepsine nasıl yetişiyor hayret ediyorum. Ve pırlanta gibi de bir insan, nazar değmesin. Umarım Pinhani projesi daimi, sürekli olur. Başlangıcı güzel, avantajlı, 2 albüm yaptı, güzel müzik. Ama bu işlerde bir de kalıcı olmak çok önemli, 3-5 sene durup sonra başka bir şey yapmak değil. O da geçmişten bildiğim bir durum. Mesela Bulutsuzluk'ta davul çalan bir arkadaş şimdi bilmem nerde bilgisayar mühendisi. Hayat şartları.Bu işler biraz zor işler. Don Kişot'luk, hele de Türkiye'de, özellikle gerekiyor. Umarım o sınavı da kazanır Pinhani.
Evet, tam hatırlayamadım ama 95-96 olabilir. Enteresan bir şeydi o. Uğur Yücel müzik direktörüydü. Benim ilk film müziği deneyimimdi, galiba Uğur Yücel'in de, bilmiyorum. Monitöre filmi koyduk ve baka baka çaldım. Çok keyifliydi. Aslında neler çaldığımı hatırlamıyorum, bir ara dinlemem lazım. Uğur Yücel daha sonra benim stüdyoda çalarkenki hallerimin taklidini yapmış, ben kaçırdım.
Peki bu güzel gitar tonlarını hangi aletlerle çıkarıyorsun?
Celestion hoparlörlü ufak bir Torque'um var. Balkanlar'ın Marshall'ı diye geçiyor (gülüyor). Tüplü amfiye özenmek lazım; taşırken dikkat edilmesi, konserden hemen sonra kaldırmamak, beklemek gerekmesi gibi çeşitli şeyleri var. Ama konser mekanlarında şartlar öyle olmayabildiği için kırılsa da acımayacağım ama güzel de ses verecek amfiler peşindeyim, ufak, hafif. Torque buna iyi cevap veriyor. İlk iki solo albümümün kayıtlarında, Kerem Görsev'in programında canlı çalarken ve 1-2 konserde kullandığım Groove Tubes GT75 tüplü amfim var. Şu an için overdrive ve distortion tonlarımı amfilerin temiz kanalına veya az kirli yapıp diğer kanalına pedallar bağlayarak elde etmeye çalışıyorum. Fulltone pedalları çok hoşuma gidiyor; Fulldrive 2, eski mavi olanı, OCD, Distortion Pro pedallarım var. Bunları zaman zaman halet-i ruhiyeme göre bağlıyorum. İzmir'de Atilla'nın(ADD+) modifiye ettiği Boss Over Drive pedalı var. Tünel de Cengiz'in (Proseslab) yaptığı Tube Screamer kopyası bir pedalım var. O da hoşuma gidiyor. Kadıköy'de Alengir var, drive pedalını çok beğendim ve aldım. İlk fırsatta bir konserde kullanmak istiyorum. Bir de Xotic BB Preamp var, distortion gibi. Marshall amfide güzel tınlıyor, Fender amfi ile güzel tınlamıyor. Böyle enteresan kombinasyonlar var. Yakın zamanda güzel ve küçük bir tüplü amfi edinip bir de pedal bağlayarak ekipmanımı küçültmeyi düşünüyorum. Delay ve reverb efektlerini seviyorum. Electro Harmonix Deluxe Memory Man kullanıyorum ama biraz büyük o. MXR'ın Carbon Copy Delay'ini keşfettim, fena değil gibi. Hem küçük, hem de hafif chorus veriyor. Onu kullanmayı düşünüyorum. Taşınır gibi olmayan eski pedalboard'um duruyor. Bir kere stüdyoya kendim taşımıştım, 3 saat çalamadım. Anı olsun diye sakladım, tasviye etmedim (gülüyor). İçinden Whammy ve Line 6 Delay Modeler'ı aldım. Bir kaç aydır pek fazla konser çalmadığım için kararsızım, onları başka bir pedalboardda kullanırım belki.
Eskiden çok gitarım vardı ama çoğunu sattım. Senede 2 kere çalıyorum ama ev doldu, 20 gitarı geçmişti. Fender'ler vardı, Strat'lar. Gibson; çeşitli Les Pauller; Standart, Custom. Eskice, biri 80 model, biri 70 model. Hepsini sattım. Bir siyah Fender Strat'ım duruyor, 79 yanlış hatırlamıyorsam. Onun dışında Murat Sezen'in yaptığı 4 tane elektrik gitarım var, çeşitli kasa kalınlıklarında veya sap ölçülerinde. Hepsinin içi boş. Hoşuma gidiyor onların tonları, daha dolu geliyor. Çok volume açmadığım sürece boş kasanın neden olduğu feedback sıkıntısını yaşamıyorum. Pinhani ve Bülent Ortaçgil'de yaşamadım. Fazla da Heavy Metal çalmadığım için yaşamam herhalde (gülüyor).
Alet edevatla ilgili söylenecek çok şey de yok. Bence güzel ses çıkartmak artık bir marifet değil. Belki ulaşılmış kötü bir ses
o daha bir marifet olabilir. Arayacağın, tarayacağın, erişebileceğin daha kötüce bir ses
Bütün drive pedallarını alıyorum deniyorum, hepsi de güzel. Kötü ses çıkartmak mümkün değil gibi. Ama bundan 20-30 yıl önce iyi bir drive pedalı bulmak sorundu. Şimdi öyle değil.
Ben biraz tutucuyum. Gitarda Fender ve Gibson, amfide yine Fender ve Marshall olarak ikişer karakter biliyorum. Arada çok güzel amfiler ve gitarlar var ama bunlardan pek şaşmak istemiyorum. Kullandığım gitarlar Murat Sezen gitarları. Tasarımları Fender ile Gibson arasında. Gövdesi Fender'e benzer, manyetikleri Gibson. Tel uzunluğu genelde Gibson ayarında, birinde Fenderden de uzun, 67cm. herhalde. Ama çok arada deredeyim. Gibson ile Fender arası
Zaten müzikal olarak da öyleyim, arada derede bir insanım. Tam bir rock müzisyeni değilim; rock jargonunu tam bilmem, caz jargonunu da. Hepsinden birazcık
Kimlerden etkilenirsin, takip edersin? Şu müzikler ve kişiler gitar çalışımda şekillendirdi beni ama şimdi de şunlar ilgimi çekiyor dediğin isimler var mı?
Birçok kişiyi dinledim. Hendrix'inden tut Clapton'ına. Clapton ile Yunan bir adam blues çalıyorlar, onun kayıtlarını dinlemiştim. Cream dönemini keşfedememiştim, elime geçmemişti daha doğrusu. Sonradan çok hoşuma gitti. Ama o Cream dönemi şarkıları, ezgileri bir ara Mojo'da rahmetli Kerim Çaplı'dan ,aynen söylüyor, çalıyorken dinledim. Herkese kulağımı açık tutmaya, herkesi dinlemeye, çeşit ayırmamaya çalışıyorum. Nispeten yenice keşfettiğim gitaristler arasında Andy Timmons'ı sayabilirim, daha olgun çalan, ilgiyle izlediğim. Doğaçlamanın ağırlıkta olduğu müzikleri daha çok seviyorum. Geçenlerde bir gece evde uyku tutmadı. Ornette Coleman'ın Change of the Century (1959) albümünü koydum dinledim. Çok hoşuma gitti. Doğaçlama müzik yapıyor. Onun kapağında okuduğum "Müziği tanımlayamıyorsunuz ama bir şekilde de hoşunuza gidiyorsa o zaman benimle aynı kamptasınız demektir."diye çok hoş bir cümlesi vardı. Çeşitli etnik müzikler dinliyorum; Yunan, Balkan müzikleri. Özellikle artık birinden direk olarak etkilendiğimi sanmıyorum. Ama tabii ki dinleyerek besleniyorum. Bu da güzel bir şey, böyle de olması lazım.
Senin içinde birazcık değişime uğruyor tabi. Aldıklarını kendi içinde karıyorsun ve senin yaşantın, deneyimin, çeşitli faktörlerle değişik bir şekilde yansıtıyorsun. Notalar belli 12 tane var, ne yapabilirsin? Aslında çok önemli bir konu; kişilik, insanın kendi kişiliğini bulması, benliğini, tonunu tanımlayabilmesi. Bunun için başlangıçta hakikaten kopyalamak gerekiyor fakat daha sonra bunları unutup kendi içinde bir karma, kendi kişisel isteklerini belki bulma, "bu güzel bir ton ama ben daha şöyle bir şey istiyorum" diyebilme gerekiyor. Kendi isteklerini belirlemeye çalışmak herhalde yaş ilerledikçe doğal olarak olan bir şey. Ufak yaşlarda taklit etmek, kopyalamak lazım. O şekilde öğreniyoruz. Daha sonra bir takım cümlelerin senin olmadığını fark ediyorsun. Neticede kendi cümleni kurmaya başlıyorsun, bu da güzel bir şey.
Dünyanın her tarafında zor diye düşünüyorum. Herhalde Afganistan'da da zordur, Amerika'da da
çeşitli sebeplerden ötürü, ama zordur. Neticede bence hayıflanmamak lazım ve yine Don Kişot'luk konusuna döneceğim; etrafındaki toprağı, bahçeyi yeşertmeye çalışmak lazım. Nerede olursan ol. Ortam değiştirmeye çalışmak değil de bulunduğun ortamı senin değiştirmeye çalışman daha üst düzey bir durum diye düşünüyorum.