Kapat
..yükleniyor..
Kapat
İşi müzik olanlar, işlerini GaRaJ'da tanıtıp, müzisyene ulaşıyorlar. GaRaJ rehberini inceleyin.
Müzik Haberler

Röportaj :: Cenk Erdoğan

3 Şubat 2014 20:31
Usta gitarist Cenk Erdoğan'la, bir kaç ay önce İngiltere'yle yaşadığı vize sorununu, müzisyen olmanın zorluklarını ve güzelliklerini konuşmaya çalıştık. Gitarist arkadaşlarımız için de Cenk Erdoğan'a sorularımız oldu.

Umarım sizler için de okuması keyifli bir röportaj olur.

Öncelikle size davet gelen Londra Caz Festivali davetinden bahsedebilir misiniz? Nasıl oldu, nasıl gelişti ve kiminle veya hangi projeyle sahne alacaktınız?

Nicolas Meier adlı İngiltere’de çok sayıda albümü olan bir gitaristin eşi Türkiye’ye geldiğinde, benim ilk albümüm İLE’yi alıp götürmüş ve o sayede tanışmışız gıyabında. Türkiye’ye geleceğini, tanışmak istediğini ve Nardis’te çalacağı konserde konuk olmamı istedi. Bende kabul ettim ve arkadaşlık başlamış oldu. Daha sonra onun yeni çıkan KISMET adlı albümünde de 2 parçaya eşlik ettim. Bu albüm İngiltere’de yayınlandı ve ardından bu konser teklifi geldi.

İngiltere vize vermezken, müzisyen birine ne gibi bir ret cevabı verdi, bunu da duymak isteriz. Bahaneleri neydi?

Bu vize isleri çok sıkıntılı. Hâlâ 5. sınıf insan muamelesi görmekteyiz. Türkiye’den 70’lerden itibaren çok insan kaçıp oralara yerleşmiş ve kaçak çalışıp yaşamış. Sonradan vatandaş olmuşlar ama kendi adetleri ile yaşamaya devam etmişler. Tabi bu durum İngilizleri ve Avrupa’nın diğer ülkelerindeki herkesi biraz daraltıyor. Hep bir öteki kavramı var bize doğru. İşte bu sebepten vizeler zor alınıyor. Benim durum ise şöyle:

Elimde davetiyem var, uçak biletlerim alınmış ve Nicolas’ın evinde konaklayacağım ancak konsolosluk; bu madem bir iş vizesi, neden otelde değil de evde konaklıyorsun, sana otel ayarlamaları gerekirdi bahanesini ilk sıraya koymuş. Daha sonra banka hesabımın bir müzisyenin kazanabileceği ortalamanın çok üstünde olduğunu, bu paranın bana ait olmadığını savundular. Şimdi bunu okuyan beni milyarder falan zannetmesin ben bu ülkede sayısız işin altına girmiş çıkmış bir müzik emekçisiyim. Hayatımda müzik düşünmediğim tek bir an bile yok. Ayrıca bir kızım var ve çalışmak zorundayım ve ayrıca standart bir müzisyen hayatı yaşamıyorum diyelim. Sabah 9’da stüdyomda başlıyorum çalışmaya, kaçta biterse… Haliyle insan emeğinin karşılığını alıyor. Ancak bu tutum çok aşağılayıcı. İllaki müzisyensen fakir olacaksın ya hani meslek değil ya müzisyenlik. Hani hep diyorlar ya “ooh ne güzel sizin iş çok zevkli”. Son olarak da 13 sene evvel bir kez daha vize alamamıştım. O zaman da askerliği bahane etmişlerdi.

Sizce problemin yüzde kaçını İngiltere yüzde kaçını Türkiye oluşturuyor? Bizim devletimizin bu konuyla ilgili üstüne düşen neydi? Ne yapabilirdi? Ya da daha önceden ne yapmalıydı?

Devlet şunu yapabilir; (ama devlet yapar bunu yani gerçekten hak savunan halkı düşünen) albümleri olan, MESAM’da eserleri takip altına alinmiş, telif geliri olan ve sürekli festivallerde çalan hatta ülkeyi temsil eden sanatçılara bir sanatçı kartı çıkartıp vizesiz dolaşım hakkını sağlayabilir. Tabi o zaman sanatçı kalmaz burada diyeceksin ama öyle değil! Çok basit. En fazla 1 ay dolaşım hakkın olur ancak daha uzun bir turneyse o zaman özel bir izinle dolaşım hakkın uzatılabilir vs. vs. Böylece sürünmeden vize kuyruklarında ya da vize muamelecilerinin ellerinde, gider gelirsin konserini yaparsın, aydınlanırsın ve belki ülkene faydalı olursun ya da boş ver ülkeyi sen daha dolu bir adam olursun. Öğrencilerin faydalanır. Onlar da başkalarına öğretir, bu böyle gelişir gider…

Müzik sektörümüzde bir problem olduğu aşikâr. Sizin ilk aklınıza gelenler neler? Artık telif konusu küresel bir boyutta ve artık bu sorunu aşıp herkes yoluna bakmaya çalışıyor. Siz ne gibi bir problem görüyorsunuz? Mesela iletişim bazında? Ya da küçük illerdeki organizasyonlarda sıkıntı yaşıyor musunuz? Geçen günlerde gitar sehpasıyla ilgili bile bir sıkıntı yaşamıştınız…

Sadece müzikte değil. Her sektörde problem vardır. Bence genel problem; hangi iş olursa olsun, o işi yönetenlerin işlerinde uzman olmamaları. Yani cin olmadan adam çarpmaya çalışmaları. Önce işini iyi bilecek, sorulan soruların, çıkan sorunların en azından %80’inde çözüm sağlayacaksın ki, o iş yürüsün. Ancak bizde maalesef bu kafa yok. Azcık bir şey öğrenen tonmeister olur, biraz gitar çalan gitaristim der vs.

Telife gelecek olursak, o konu çok uzun ve yaralı. Mesela ben bu zamanda kadar yapmış olduğum dizi müziklerinden telif alabilseydim çok büyük bir ihtimalle daha rafine bir müzik yapabileceğim bir ortama kavuşur, para kazanmak gayesiyle bazı işleri kabul etmek zorunda kalmaz ve teknemde rahat içinde yaşıyor olurdum. :) Ama herhalde gözler görmez o günleri. :)

Gitar standı ise çok ciddi bir konu… (hahaha) Yahu alın 30TL’ye, mekânlara koyun kardeşim. Lambalı amfi istemedik, stant işte. O kadar gitar taşıtıp bir de o standı elinde götürmek olmuyor. Buradan bildireyim. :)

Sizden önce The Away Days grubunun SXSW 2013’e davet edilme durumunu ve ABD’den vize alamadıklarını duymuş muydunuz?

Duymadım ancak bazı grupların sınır kapımızdan giremediğini biliyorum. İşte oluyor böyle şeyler. İlkellik işte. İngiliz konsolosluğuna mektup yazıp iadeli taahhütlü yolladım ve dedim ki “Siz en özgür ülke olduğunuzu iddia ederken benim İngiltere’de müzik yapma özgürlüğümü kısıtlıyorsunuz. Siz hangi hakla bunu yaparsınız?”. Sonuç sıfır tabi. Çünkü evde yoklar.

Hazır sizi yakalamışken, gitarist arkadaşlarımız için de bir iki soru soralım istedik.

Öncelikle solo çalışması ve başka bir müzisyenin albümünde çalışmayla ilgili, özgürlük açısından bir fark olabiliyor mu? Yoksa her türlü bu özgürlüğü kendime sağlıyorum diyor musunuz?

E tabi kendi albümlerimde ne istersem onu yapıyorum ama birisinin prodüksiyonu ile ilgilenirken işler başka. Sen orada bir terzisin ve onun ölçülerine uygun çalışmak zorundasın. Yoksa bol ya da dar gelir. Ancak şunu söyleyebilirim; benimle çalışmak isteyenler, benim tarzımı bilerek geliyorlar ve haliyle aramızda bir güven oluşuyor. Ama ben aranjmana karışmam diyenler ilk düzenlemeyi bitirdikten sonra beni kendimle baş başa bırakıyorlar ve ben işimi yapıyorum. Sonuç herkesi mutlu ederse, yürümeye devam ediyoruz. Ben eleştiriye açık biriyim. Bazen öndeki kişiyi aranjmanla ezdiğini hissedersin. Bu da olmaz tabii ki, önemli olan kararında yapmak her şeyi.

Gitarla ilgili rutinlerinize gelecek olursak. Öncelikle enstrüman bakımı konusunda ne kullanıyorsunuz? Farklı bir uygulamanız var mı? Örneğin her konser sonrası bir bakım uygular mısınız, yoksa gelişi güzel mi?

Özellikle yazın, nemden kaçmak için mutlaka tellerimi silerim. Onun dışında özel bir bakımım yok zaten. Gitarlarımı tamir eden harika ustalar var. Bırakıyorum kendimi onlara. Bende biraz anlıyorum ayar işlerinden, acilse kendim de yapıyorum. Bir de çok sık tel değiştiriyorum. Hep canlı bir sound olsun diye hem de sürekli kayıt çalma halim var. Entonasyon açısından çok önemli.

Egzersiz metotlarınız ve rutininiz nasıl? Olmazsa olmaz dediğiniz bir parmak egzersizin var mı? Bizim ülkemizin en büyük problemi yeterince ve disiplinli çalışmama olsa gerek. Günde kaç saat (konser ve kayıt dışında) enstrüman çalışıyorsunuz?

Zor sordun vallahi. Epey zamandır gitar çalışamıyorum. Öyle sabit egzersizlerim yok ama önceleri vardı. Benim çalışmam hep parça yazmakla başlıyor. Bol bol müzik yazıyorum ve onunla uğraşırken gitarda yeni kapıları aralıyorum. Bu çocukluğumdan beri böyle gidiyor. Daha bir metoda başlayıp bitirmişliğim yok. Hep içimden gelen şeyleri çalıştım ve çaldım. Benim için önemli olan çaldığım her notanın kimi hedefliyorsam ona ulaşması. Bu davulcum olabilir veya dinleyiciler olabilir ya da kendi kalbimde üzerine basmam gereken bir yer. Bunu yapmaya başladığınızda, enstrüman çalmak doyulmaz bir keyif halini alıyor.

Son olarak klişe bir soruyla bitirecek olursak… Neden perdesiz gitar?

Neden olmasın?

Zaman ayırdığınız için, GaRaJ ailesi olarak teşekkür ediyor, iyi çalışmalar diliyoruz.

Ben teşekkür ederim sevgilerimle.

Onur Narinoğlu :: Twitter @onarinoglu

Yorumlar

Taze haberler