Kapat
..yükleniyor..
Kapat
İşi müzik olanlar, işlerini GaRaJ'da tanıtıp, müzisyene ulaşıyorlar. GaRaJ rehberini inceleyin.
Müzik Haberler Blog

__TÜRKÇE RAP'İN DÖNEKLERİ__

23 Ocak 2005 00:00
TÜRKÇE RAP'İN DÖNEKLERİ

Bu yazıyı okumadan ne Barikat'ı, ne de Türk Rap hareketini sağlıklı değerlendirebilirsiniz.

BÖLÜM 1

HİPHOP SOKAKLARDAN DAHA BAŞTAN KOPTU

2002 yılından beri, Türkiye hiphop camiasında büyük bir değişim yaşanıyor. Elbette, bu tarihten önce bazı değişimler vardı. Örneğin Türk hiphop'ın milliyetçi kimliğini oluşturan olan Cartel’in, söylemlerini 180 derece değiştirerek, Peter Maffay ile yapıp yayınladıkları devrim niteliğindeki single, Türkçe rap tarihindeki en önemli olaylardan birini oluşturmuştu. Ama o yıllarda yaşanan tüm o değişimlerin hiç biri 2002 sonrası kadar camiayı derinden ve kökünden etkilememişti.

Bu nedenle, 2002 sonrası yaşanan bu büyük değişimin kendisini ortaya sermeden önce, bu değişimin öncesini ve bu değişimi tetikleyen nedenleri bir bir ortaya koymakta yarar var.

1996 yılında, tüm yurtta popüler kültürün ve egemen sistemin güçlü bir sözcüsü olarak esen Almanya çıkışlı Cartel rüzgarının durulmasından hemen sonra, Gemlik çıkışlı Rapor 2, ciddi sayılabilecek bir başarıya imza atmış, ama ardını ekonomik nedenlerle getirememişti.

Rapor 2’nin başarısından cesaret bularak, özellikle Turbo’nun öncülük ettiği ‘Yeraltı Operasyonu’ albümüyle, 1997-2002 yıllarında arasında vitrine çıkan yeni yetme rapperlar, bu tarihler arasında hiphopı sokaktan koparılıp, çoğunluğu 18 yaş altı gençlerin katıldığı 50 – 100 kişilik hafta sonu bar ve disko partilerine ve internet atışmalarına mahkum etmişti.

Hiphop’ın bu sokaktan koparışın temel nedeni, bu tarihler arsında rap müzik yaparak vitrine çıkan kişilerin eğitimsizliğinden doğan bilinç eksikliğiydi. Egemen kültürü, sosyo politik sistemin yanı sıra hiphop felsefesini de kavrayamamış, hiphop kültürünü muhalif bir hareket olmasından ötürü değil, (taklit ve özentilik yoluyla) kendini ispatlamak, kimlik edinmek, bir gruba ait olma ihtiyacı nedeniyle kabul etmiş bu rapperların daha yolun başında başarısızlığa mahkum olmaları kaçınılmazdı.

Hip hop’ı ve underground’ı ‘karşı kültür-alt kültür-muhalif kültür’ değil de, küfür, böğürme, raga ve beatle olduğu sanmaları bir tarafa; bu temel kavramları çok geniş kesimlere de bu şekilde sunmaları, (halkın hiphopı samimiyetsiz olarak görmesiyle birlikte) sokaktan kopuşun en önemli nedeniydi.

Bir yandan, toplumsal sistemi kavramaktan uzak, politik doktrinlerden habersiz, toplumsal muhaliflik bilincinden yoksun, kaşlarını çatarak, parçalarında küfürler etmekle yaşadıkları sorunları değiştireceğini sanan, diğer yandan yıllarca -gizli gizli- popüler olma hayalleri kurmalarına karşın, bu hayallerini bir türlü gerçekleştiremeyen bu ‘sert takılan çocuklar’, Barikat’ın 2002 yılında, Güneşin Çocukları adlı son derece muhalif bir albümle, alışıla gelen tüm kalıpları yıkarak yurt genelinde önemli bir çıkış yapması karşısında büyük bir şaşkınlık yaşadı.

TURKiSH HiPHOP'TA BARİKAT’IN ORTAYA ÇIKIŞI

Türkiye’de ilk kez bir hiphop grubu, politik ve muhalif olmaktan, egemen ve popüler kültüre karşı alt kültürün isyanından söz ediyordu. Parçalarında, birbiriyle atışmalar, sokak çocukları, uyuşturucu, çevre kirliliği, sosyete gibi yıllarca Türkçe rapte çerez niyetine kullanılan soyut ve samimiyetten uzak konular yerine, temelde politik sistemi, ahlak sistemini, onun taşıyıcı araçları olan devlet, aile, eğitim gibi tüm egemen kurumlarını topa tutuyor; bütün sorunların ve adaletsizliklerin politik sistemden kaynaklandığını; varolan politik sistem değişirse yaşanılan sorunların da sona ereceğini haykırıyordu.

Türkçe rap tarihinde ilk kez bir hiphop grubu, daha adil ve insancıl bir dünya için mücadele etmiş olan Pir Sultan Abdal’a, Nazım Hikmet’e, Yunus Emre’ye, Bedrettin’e Mevlana’a, Unabomber’a, Aşık Veysel’e Babailer’e, Ruhi Su’ya Sivas’ta katledilen 33 kişiye, Spartaküs’e, Küçük İskender’e selamlar yolluyor; doğal hayata dönüşten, hayvan haklarından söz ediyor; yoksullardan, kadınlardan, çocuklardan, faişelerden, ibnelerden, ayyaşlardan, bu dünyanın dışlanan, aşılanan tüm ezilenlerinden; insanların özgürlüğünden, eşitliğinden bahsediyor; üst kültürün tüm yoz değerlerini topa tutuyor; savaş, terör, aids, sansür, sokak çocukları, harçlarla ilgili eylemler düzenliyor, basın bildirileri dağıtıyor, hiphop kültürünü yaymak için yüzlerce projeye imza atıyordu.

Yine aynı grup, bu kadar muhalif bir duruş sergilemesine karşın, o güne dek hiçbir hip-hop grubunun yapamadığını yapmış, hiphop'ı sokaklara taşırarak yurt genelinde Türkiye’nin en büyük halk konserleri, yardım konserleri, dayanışma konserlerini vererek yüz binlerce insana sesleniyor; hiphopın gelişimi için ürettikleri köklü etkinlik projeleri hayata geçiriyor; ulusal ve yerel medyada yoğun olarak yer alabiliyordu. Nitekim, rakiplerince, Barikat’ın bu muhalifliğine karşın elde ettiği bu büyük başarılarının ardında başka karanlık güçler aranacaktı sonradan.

Üstelik, beklenmeyen bu davetsiz misafir, İstanbul camiasınca yıllarca dudak büktüğü, dışladığı Anadolu’nun bir kentinden, Bursa’dan çıkıp gelmiş, İstanbul’u sallayarak, yıllarca Türkçe rapte tekel oluşturmuş kişilere kafa tutarak onları gölgede bırakmıştı.

Buda yetmezmiş gibi, Bursa, Ankara, İzmir, Antalya, Kocaeli, Tekirdağ, Sivas, Trabzon gibi Anadolu’daki tüm hiphopları, İstanbul’da çıkarları uğruna hiphop üzerimde her türlü tekel oluşturanlara karşı ayaklanmaya, seslerini yükseltmeye davet ediyordu. Bütün hiphoplar ancak o zaman, kendilerini ve Türkçe rapi basamak olarak kullananlara karşı, (rekabet değil) dayanışma ortamı içinde hayallerini gerçekleştirebilecekler, emeklerinin karşılığını alabileceklerdi.

HİP-HOP'TA GÜÇ DENGELERİ BOZULUYOR:


Barikat’ın ortaya çıkışıyla, Türkiye hiphop camiasındaki tüm dengeler allak bullak olmuştu. Yıllarca, hiphopın tepesinde istediği gibi at koşturarak, kendileri dışındaki herkesi aşağılayarak dışlayan; yeni rapper adaylarını da ‘wack’ olarak ilan ederek umutlarını, azimlerini, heveslerini kırarak aşağılayıp kendilerini geliştirmelerini önleyerek hiphopın önünü tıkayan Ceza, Silahsız Kuvvet, Fuat ve bunların kuyrukçuluğuna soyunarak, yalakalıklarıyla kendilerine yer bulmaya çalışan daha pek çok rapper, Barikat’ın bu ani ve büyük çıkışı karşısında, varolan konumlarını korumak için harekete geçmekte gecikmediler.

Jöntürk’ün öncülüğünde Barikat’ın ortaya çıkışıyla oluşan bu tablo, Türkiye hiphop camiasında yaşanacak olan en büyük savaşı ve bu savaşla birlikte ortaya çıkan köklü bir değişimi tetikleyecekti.

SAVAŞ BAŞLIYOR

Çıkarlarının elden gideceğini gören başını Ceza, Silahsız Kuvvet, Fuat ve özellikle onların sözcülüğüne, tetikçiliğine soyunan, onların fun sitesi gibi çalışan Suikast.de’nin çektiği siteler, 2002 yılı itibariyle Barikat’a ve temelde Barikat’ın beyni olarak gördükleri Jöntürk’e karşı yoğun bir saldırı ve karalama kampanyası başlattılar.

Türkçe rapi temsil ettikleri yalanını savururken, Türkçe rapin gelişimine en büyük darbeyi vuran suikast gibi sitelerce Barikat haberleri yapılmamaya başlandı; varolan mp3leri, infoları kaldırıldı. Forum adı altında oluşturulan yerlerde, ağır küfür, hakaret ve yalan haberler, karalamalar birbirini izledi. Öyle ki, Türkçe rapi temsil ettiğini ilan eden bu siteler, uzun süre, forumlara Barikat isminin yazılması bile yasaklanacak kadar ileri götürdüler işi. Albümlerinde selam yollandığı kişilere, Mevlana’ya, Nazim Hikmet’e, Deniz Gezmiş’e ağır hakaretler edildi. Albüm ve konserlerine boykot kampanyaları açıldı. Barikat’ı hiphop camiasından koparmak için, hiphopçu olmadığı yazılıp çizildi. Koministlikle, bölücülükle suçlandı. İllegal örgütlerle desteklendiği ilan edildi. Ceplerinde parası bol zengin züppeleri olduğu söylendi.

Amaç, bu saldırılarla Barikat’ın ve Jöntürk’ün yükselişini engellemek; kendilerine eskisi gibi yeniden geniş bir alan açmaktı. Oysa, amaçlananın tam tersi oldu; Barikat, söylemlerinden asla taviz vermemesine karşın, yükselişinden de hiçbir şey kaybetmedi. Tam tersine, camianın gözleri önünde yaşanan bu saldırılar, Barikat’ı daha çok tetikledi.

BÖLÜM 2

BARİKAT’I DEĞİL ***LERİNİ KALDIRDILAR

Jöntürk’ün yanıtı ise çok daha sert oldu. Yazdığı ve pek çok internet sitelerinde yayınladığı; daha sonra Akyüz Yayın Grubu tarafından yayınlanan ‘Bir Gençlik Çığlığı Hiphop Kültürü’ adlı kitabında, bu adamların çevirdikleri tüm dolapları ve sahtekarlıklarını ayrıntılarıyla yazarak maskelerini düşürdü. Ceza’yı popüler olma sevdasıyla, Türkçe rapi ve hiphop camiasını kullanan bir sahtekar, Fuat’ı yaptığı ucuz atışmalarla gündeme gelmeye çalışan kimliksiz bir şebek ve Silahsız Kuvvet’i kişilik haline getirdiği yanar dönerliği nedeniyle tutarsızlık bir soytarı, suikast.de’yi ise onların tetikçisi olarak ilan etti.

Yıllarca, kendilerine rakip olarak gördükleri Maho-b, Turbo, Sultana, Yener, Fres-B, Sirhot, SOS gibi pek çok kişiyi, kolayca sindiren bu adamlar, dört bir yandan saldırmalarına, ‘Barikat’ı kaldırdık’ diye nutuklar atmalarına rağmen Barikat’ı yıkamamışlar; Barikat’ın ileride, yeniden büyük bir çıkış yaparak başarılarını perçinleyerek Türkçe rap tarihine adlarını ilelebet yazacakları ‘Hava Su Toprak Ve Ateş’ adlı son derece başarılı albümüyle suratlarına ‘rap adına’ koca bir tokat indirmelerini engelleyememişlerdi.

Tüm bu karalama ve saldırılarla, Barikat’ı engelleyemeyeceklerini anladıklarında bu kez, daha iğrenç yöntemlere başvurmakta gecikmediler. Jöntürk’ün kitabında yazdığı ağır suçlamalara yanıt veremeyen Ceza, ‘aşağılıkça’ bir yöntemle, Jöntürk’ü engellemek için onu belden aşağı vurmaya çalıştı. Verdiği konserlerinde ve Fuat adındaki ezik rapçi bozuntusuyla birlikte yaptıkları parçalarda, herkesin bildiği üzere Jön türk’ün sikiyle götüyle uğraşmaya, onu buradan yenilgiye uğratmaya çalıştılar.

Jöntürk’ün yanıtı gecikmedi. Hava Su Toprak Ve Ateş albümlerinde ‘İçi kof sözlerin yel gibi okşar sikimi!’ diye seslenerek, belden aşağı saldırmaya kalkanlara kısa ve öz bir yanıt vererek son noktayı da koymuş oldu.

Barikat’a karşı mücadelelerinde her türlü yöntemi deneyen, ama her seferinde gittikçe köşeye sıkışan bu adamlar için geriye Barikat’la mücadele ederek gölgede kalmaktan kurtulmanın, hayallerini kurdukları o popüler olmanın bir tek yolu kalmıştı: değişmek.

TÜRKÇE RAP’İN EN BÜYÜK DÖNEKLERİ

Çıkarını korumak adına, yıllarca Barikat’a ‘şerefsizce’ saldıran Ceza, grup arkadaşı ülkücü olduğunu hep cesurca dile getiren Fucks’u kelimenin tam anlamıyla satarak, daha önce savunduğu tüm söylemlerini değiştirdi.

Barikat’ın başarısının söylemlerinden kaynaklandığını düşünerek, aynı başarıyı yakalayabilmek için Barikat’ın çizgisini taklit etmeye kalktı. Yayınladığı Medcezir adlı albüm bu köklü değişimin açıkça ilanıydı. Yıllarca bayraktarlığını yaptığı, faşizan ve milliyetçi söylemlerini hasır altı ederek, albüm iç kapağına ‘savaşa, teröre, ırkçılığa hayır’ ibareleri koydu. Röportajlarında proleter çocuğu olduğunu itinayla dile getirmeye başladı. Politik ve protest rap yaptığını ilan etti. Yardım konseri verdi, savaşın protesto edildiği bir konsere katıldı. ‘Yıllarca nerelerdeydin?’ diye güldü tabi birileri bıyık altından... Hatta işi daha da ileri götürerek, yine yıllarca AIDS gibi ciddi bir toplumsal sorun konusunda çalışmalar yapan Barikat'a 'kondomcu' saldıranlar; 2004 dünya AIDS gününde Aids hakkında açıklamalarıyla medya da boy göstermeye; Yeni Harman, Leman, Cumhuriyet Gazetesi gibi politik olarak sol kulvarda bulunan dergilerde boy göstermeye başladı

Barikat’la mücadele etmek adına, Barikat’ın çizgisine doğru yöneldiği bu kökten dönüş sonucunda Ceza, aslında Jöntürk’ün tamda kucağına oturmuştu. Çünkü, muhalif hiçbir bilinci, birikimi ve kimliği olmayan, taklitten öteye gidemeyen Ceza, yabancısı olduğu bu politik alanda şapa oturacaktı. Sosyoloji, psikoloji, felsefe, tarih, siyaset bilimi eğitimi almış, yazarlık yapmış, sivil toplum örgütleri içinde pişmiş, muhalif bir kültürel gelenekten gelen Jöntürk’ün bilgi, tecrübe ve sezgileriyle mücadele edemeyeceğini bir süre sonra düştüğü çelişkiler sonucu anlayacaktı.

Faşist ve milliyetçi söylemleri terk ederek, bir anda muhalif ve politik kesilen Ceza, bir yandan dayanışmadan, dostluktan bahsederken, öte yandan, daha yirmisini bile bulmayan yeni genç erkek rapçileri ‘wack’ ilan ederek boğaz köprüsünde düzeceğinden söz etmeye devam ediyordu parçalarında. Bir yandan barıştan, özgürlükten, adaletten bahsederken, diğer yandan yıllarca bu değerler uğruna mücadele eden Barikat’a saldırmaktan, Antalya’da sahnede şarkı söyleyen Buldozer adlı rappera alenen şiddet uygulamaktan geri duramıyordu.

İşin en vahim örneği, 180 derece dönüş yapan Ceza, artık yaptığı parçasında devrimden bahsediyor, ama devrimin ancak ve ancak maddenin maddeye etkisiyle ortaya çıkan bir olgu olduğu bilemeyecek kadar cehalet bataklığına yüzdüğü için ‘metafizik devrim’ terimini kullanıyordu.

Muhalif olmak, protest, politik rap yapmak bir bilinç işiydi; ve bu söylemleri kullanmak peşinen büyük bir sorumluluğu ve yükü peşinden getiriyordu. Birileri bu konuda samimi olup olmadığının sorgusunu yapacak, hesap soracaktı.

Nitekim, öyle de oldu.

CEZA TÜKÜRDÜĞÜNÜ YALIYOR

'Her Şey Vatan için' adlı militarist şarkılar yapan; buna karşın faşist ve ırkçı olmadığını her fırsatta dile getirmek zorunda kalması bir yana; bir gazete röportajında, özgürlükten, insan haklarından bahsetmesine karşın, yaptığı parçalarında neden Eminem’i taklit etmeye çalışarak ‘ibneler’e karşı hakaretlerde bulunduğu sorulduğunda; Ceza, ve ‘ibne’ sözünü orada, o anlamda kullanmadığını, mecazi anlamda kullandığını söyleyerek tükürdüğünü yeniden yalayacaktı.

Jöntürk’ün onu çok kolay evirip çevireceği -kelimenin tam anlamıyla- kucağına düşen Ceza için, düştüğü bu ‘hakim olamadığı’ durumdan bir an önce kurtulmak için ufukta yeni bir dönüş görünüyordu.

Bu kez, tamamen liberal ve pop kültürüne gözünü diken Ceza, (sahip olduğu aşağılık kompleksinden kaynaklandığı psikoloji bilimince tescillenen bir davranışı sergilemekten kendini alamayarak) uzatılan her mikrofona kendini Türkiye’nin Eminem’i, ‘kral, bir numara, star’ olarak ilan edecekti.

Bu dönüşle beraber, bir zamanlar siyonist olarak ilan ettiği medyada yer almak için dil atmadık yer bırakmayacak; yine bir zamanlar topa tuttukları uluslar arası tekel kuruluşlarının reklamlarını seslendirmekle övünecek, popçularla düetler yapmaya kalkacak, kendi sosyetesini oluşturma yolunda emin adımlarla yürüyerek yıllarca tükürdüğünü bir bir yalayacaktı.



SAGOPA KAJMER TAM DÖNÜYOR

Silahsız Kuvvet ise, yıllarca hiphop camiasına ‘underground’ diye yutturduğu böğürmeyi, küfrü ve disi artık bıraktığını açıkladı ilginç bir şekilde. ‘Başına taş mı düştü?’ diye sordu herkes birbirine. Bu ani dönüşünün kılıfını da çok iyi bulmuştu. Bir röportajında, (yıllardır tepesine bindiği) yeni rapçilere ‘güya’ yol açıyordu bu dönüşüyle.

Bir zamanlar 'si...tirin gidin pop kültürünün pi...çleri' diye parçalar yapan adamın bu kökten dönüşüne köpekler bile güldü tabi bu sözü karşısında. Çünkü, yıllarca saldırdıkları Jöntürk, ta 2003’ün ilk aylarında yayınladığı ‘Bir Gençlik Çığlığı Hiphop Kültürü’ adlı kitabının son yazısını ‘Bizim Yürüdüğümüz Yollardan Yürüyecekler’ diye sonlandırmıştı.

Zaman Barikat’ın ve Jöntürk’ün savunduğu düşüncelerini haklı çıkarmıştı. ‘Hard core’ küfür değildi; ‘underground’ amatörlük değildi; ‘sertlik’ böğürmek değildi. ‘Diss’ler, popüler kültürün sidik yarıştırma kültüründen başka bir şeyi ifade etmiyordu.

Yıllarca halka ulaşmaktan hep kaçındığını ilan eden Sagopa’ın bu dönüşü, bununla sınırlı kalmıyordu. Televizyonlarda boy göstermeye, klipler çekmeye, konserler vermeye çalışıyordu 2004 yılında. İşin komedi-trajik yanı şuydu: Barikat’ın Erol Büyükburç ve Şahsenem’le ile feat yapmasına ‘yakında ibnelerle de feat yapacaklar’ diye acımasızca saldıran bu adamlar, sonradan pop sanatçısı İzzel’in parçasına remix; Candan Erçetin ile düet yapacak ve bunu büyük bir başarı olarak sunacaklardı insanlara yaptıkları haberlerle.

Sagopa’nın bir başka dönüşü ise, suikast.de ye attığı kazık oldu. Yıllarca bu site tarafından beslenen, kollanan Sagopa, son albümü yayınlanmak üzereyken ilk kez raportaj.com başta olmak üzere başka sitelerle de çalışmaya, haberlerini buralara da vermeye başladı. Tabi ki bu davranışı karşısında suikast.de tarafından bazı haberleri yapılmamaya veya geç yapılmaya başlandı.

Bir zamanlar, ’Fındık kadar küçük beyniyle’ diye başlayan cümlelerle Sultana’ya hakaretler edip onun o yıllardaki popüler çıkışına saldıran, hiphop camiasının bin bir maskelisi Dj Mc Check, Sagopa ve Silahsız’ın bu dönüşü, ‘döneklik öyküsü’nün daha başlangıcıydı. Bu başlangıcını GORA'ya rap yaparak ve kral tv'de klibini döndürerek yapacaktı. Hep birlikte bekleyip görecekti hiphop camiası ileriki yıllarda bu öykünün daha ne dönüşlerle devam edeceğini.

*
BÖLÜM 3

DEĞİŞİM RÜZGARI TÜM TÜRKİYE’YE YAYILIYOR

Hiphop camiasında yaşanan bu -kaçınılmaz- değişimin bu denli hızlı ve büyük olmasını sağlayan olaylardan biri, Jöntürk’ün 2001 yılından beri hiphop internet sitelerinde yazmaya başladığı, 2003 yılı başında ise Akyüz Yayın Grubu’ndan yayınlanan 360 sayfalık ‘Bir Gençlik Çığlığı Hiphop Kültürü’ adlı kitabı olmuştu.

Kitapta, yıllarca hiphopın içini boşaltan camianın öncülerini çok ağır ve ciddi yazılarıyla eleştiri yağmuruna tutmuştu Jöntürk. Yer yer isimler vererek de yayınladığı bu yazılarda, Türkiye’de hiphopın başarısızlığının nedenlerini sıralamış; tüm camiayı sokağa inmeye, daha muhalif, daha reel rap yapmaya, samimiyete, köklü bir dönüşüme davet etmişti.

Sadece camianın öncülüğüne soyunanlarda değil; hiphop camiasının neredeyse tümünde, pek çok alanda köklü bir değişim rüzgarı başlamıştı. Artık, tüm rapperlar, ‘istediği çıkışı yapabilmek’ için yeni yeni yollar deneniyordu.

Öyle ki, bir zamanlar ‘underground’ı dillerinden düşürmeyen ama ne menet olduğunu bugün daha kavrayamayanlar, ‘underground çığırtkanlığı’nı çarçabuk unutuverdi.

Jöntürk’ün her defasında ‘özentilik, şoparlık’ olarak ilan ettiği ‘East – West’i, Doğu İstanbul- Batı İstanbul, Batı Berlin, Boğaziçi, İzmir, Ankara diye Türkiye’de yıllarca oluşturulmaya çalışılanlar bunun ‘anlamsız’ olduğu dile getirilmeye başlandı. Lise konserleri, üniversite konserleri, dernek konserleri, yardım konserleri, halk konserleri verilmeye başlandı. Çevre sorunu, terör ve savaş sorunları hakkında duyulan hassasiyetler önemle belirtildi. Televizyon reklam filmlerinde oynanmaya; radyo cıngılları yapılmaya başlandı

Örneğin, Türkiye’deki rapperların ‘mesaj verme’ olayını saçma bulduğunu bir gazete röportajda ilan eden Umut Ertek; çıkaracağı aşk meşkten ibaret ‘Akşamdan Kaldım’ adlı 2. albümüyle herkese gerçek rap / hiphopın nasıl yapıldığını öğreteceğini iddia etmişti. Müzik kariyerinde hiçbir başarı elde edememiş, arabesk gibi protestten yoksun kaderci kültürden medet uman bu rapçi, 180 derecelik bir dönüş yapacaktı 3. albümünde. Yayınladığı 3. albümü ‘Acımasız Dünya’ da, tamamen mesaj ve eleştiri dolu rapler yaptı şaşılacak şekilde.

Bu keskin dönüşler bitmeyecek, Barikat’ın politik mesaj içeren albüm kapağından esinlenerek, yayınladığı ‘Türkrap’ adlı bir albümün kapağına bozkurtların resmini koyarak, içten içe yakınlık duyduğu bu kitleye seslenerek şansını orada tutturmayı denedi. Sonuç yine başarısızlıktı. Çünkü rap yapamıyordu, çünkü tutarlı ve samimi değildi.

Yeri gelmişken, Türkiye’de hiphop kültürünün gelişmesi için büyük emekler veren bir başka isim olan Turbo’nun, öncülüğünü yaptığı Aria reklamlarının hiphop camiasındaki bu popülerlik yolundaki büyük değişimi tetikleyen unsurlarından biri olduğunu da ayrıca önemle eklemek gerek.

DEĞİŞİME KARŞI VERİLEN TEPKİLER

Barikat’ın ortaya çıkışıyla ve popüler kültürün dayatmasıyla büyümek isteyen hiphop camiasında yaşanan bu zorunlu ve köklü değişim, pek çok kişi tarafından olumlu olarak karşılanırken, bir çok kişi tarafından ise yoğun tepkiler almaya başladı.

Camiadaki bu değişimi olumlu karşılayanlar, hiphopın ve Türkçe rap'in, ancak bu şekilde tanıtılabileceği ve yayılabileceğini savunuyordu.

Tepki verenler ise, hiphopın bu şekilde yozlaştığını ve içinin boşaltıldığını haykırıyorlardı.

BARİKAT’IN DEĞİŞİM ANLAYIŞI

Jöntürk ise, farkı bir şey söylüyordu. Hiphop ve Türkçe rap bu toplumu değiştirmek, daha özgür daha adil bir dünya istiyorsa, öncelikle kendisini değiştirmeliydi. Hiphop, yıllardır 20 30 kişilik bar ve diskolara mahkum edilmekten çıkarılmalı ve toplumsal değişimin dinamiği olan halkla buluşmalıydı. Bunun için, sistemin sunduğu tüm olanaklar ve araçlar kullanılmalı; ama bu araçlar ve olanaklar kullanılırken asıl amaç unutulmamalı; hiphop felsefesinden, karşı kültür - alt kültür oluşundan taviz verilmemeliydi.

Barikat’ın, albümlerinde son derece radikal söylemleri olan parçaların yanında, eğlenceye ve aşka dayanan parçalara mutlaka yer vermesi; popüler kültürün pek çok imkanlarını kullanarak seslerini geniş kesimlere duyurmasıı, popüler sanatçılarla feat yapması, yıllardır savundukları ve takip ettikleri izledikleri bu formülün ta kendisiydi. Barikat, çizgisinden taviz vermeden izlediği bu yola karşın, radikal rapleriyle Türkiye’nin en muhalif hiphop grubu olmaya devam ediyordu. Ama ne yazık ki, Barikat’ın 1996 yılından beri izlediği bu çizgi tam olarak anlaşılamadı.

BÖLÜM 4

OGEDAY, SULTAN TUNÇ, AZİZA ÜÇGENİ

Barikat’la mücadele ederek zirvede oturmak, popüler olmak amacıyla, ‘hiphopı tanıtıyoruz; yayıyoruz’ kılıfı altında hiphop vitrini çok kısa zamanda tamamen değiştirildi. Yazılan rapler iyice yumuşatılmaya, suya sabuna dokunulmamaya başlandı.

Bu davranış ise çok önemli bir şeyi gösteriyordu: camianın önderleri, hiphopın ‘muhalif, protest’ kimliğini kendi yükselişlerine bir engel olarak görmeye başlamıştı.

2003 - 2004 yılları, ‘ilginç’ değişim dönüşüm örneklerine sahne oluyordu.

Aziza adlı kadın rapçi, 2004 yerel seçimlerinde Mehmet Ağar’ın DYP’si için seçim şarkısı yaparak halktan oy istemelerine önayak oldu.. Buna ‘hiçbir’ hiphopçı tepki vermediği gibi, bazı sitelerde övünç kaynağı olarak sunulan haberler yapıldı.

AKP’nin seçim öncesi, göz diktiği gençlerden oy almak için düzenledikleri ‘rock ve hiphop Şöleni’ne genç hiphopçılar sahne aldı.

Burada komediye taş çıkartan bir durum yaşandı: AKP’nin hiphopı bu kullanma girişimine tepki, hiphopın isyancı ruhuna sahiplenmeyen camiadan değil, Sabah Gazetesi’nin sivri dilli bir köşe yazarının yazdığı yazıyla gelmişti ne yazık ki.

Hiphopın içi büyük bir hızla boşaltılıyordu. Öyle ki, ortaya hiphop adına hiçbir şeyin olmadığı, popüler kültüre yamanmaya çalışan ‘kişiliksiz, kimliksiz’ bir şey kalmıştı.

Türkiye hiphop hareketinde yaşanan, Fresh-b vakasından hiçbir ders alamayan Ogeday, Aziza, Sultan Tunç gibi rapperlar, daha büyük kesimlere ulaşmak adına hiphop felsefesinden tamamen uzaklaştılar.

Parçalarda hiphopın karşı duruşuna hiçbir şekilde yer vermeyen, suya sabuna dokunmayan bu rapperlar da, Fresh-b gibi, Türkiye’yi yaptıkları ‘zararsız’ parçalarla sallayacak ‘ukala-züppe rapçi’ imajıyla çıkışlarının bedelini ise çok ağır ödeyeceklerdi.

Daha çıkar çıkmaz, hiphop camiasının dinleyicileri tarafından ellerinin tersiyle, bir tarafa itildiler. Yapılan promosyonlar, çekilen klipler, çıktıkları onca tv programları da onları kurtaramadı. Dinleyici kitlesi olarak kendilerine ne pop, nede hiphop camiasında bir yer açabildiler.

DEĞİŞMEYİP DÖNÜŞENLER

Burada değişim veya dönüşüm kavramlarını birbirinden kesinlikle ayırmak gerek. Bir zamanlar, devletçi, milliyetçi, şöven, yer yer ise ırkçılığa kaçan bir çizgiye sahip olan Cartel, Erci-E ve Bektaş’ın taktire şayan usta elleriyle, Peter Maffay ile yayınladıkları single ile devrimci bir grup oluvermişlerdi.

Devlete, onun sağ kolu olanlara, örümcek beyinlilere müthiş bir parçayla meydan okuyan bu yeni Cartel, değişime değil, dönüşüme çok iyi bir örnek teşkil edecekti. Çünkü, artık bir öncekiden hiçbir iz kalmamıştı geriye.

Aynı şekilde, Bursa Gemlik’ten popüler bir çıkışla bir anda çok büyük ses getiren ‘Rapor 2’nin, ‘Kral Çıplak’ adlı albümleriyle son derece tutarlı ve samimi bir projeye imza atan ‘Hedef 12’ adlı gruba dönüşmeleri de ‘dönüşüm’e çok iyi başka bir örnek oluşturdu.

Rasportrap gibi, protest söylemleri olan bir gruptan çıkarak, popüler olmak, hiphopçılara ‘abi’ olmak için yola çıkıp Ogeday oluveren, Emre Eşiyok adlı rapçi de değişime değil, dönüşüme çok iyi bir örnek teşkil ediyordu.

ŞAPKA ÇIKARILACAK, ALKIŞ TUTULACAK DÖNÜŞLER

Ayrıca yeri gelmişken çok önemli bir konuya da açıklık getirmek gerekiyor. Değişim ve dönüşüm veya kimilerinin benim gibi –samimi olmayanları- ‘Dönek, Dönme’ olarak nitelediği davranış olumlu mu, olumsuz muydu? Elbette doğanın bir diyalektiği olarak, insanların zaman içinde sahip olacakları bilgi ve tecrübe, karşılaşacakları olaylar karısında duygu ve düşüncelerinde değişim veya dönüşümler olabilirdi.

Önemli olan bu değişim veya dönüşümün niteliğiyle birlikte, değişimin ve dönüşümün samimi olup olmadığıydı aslında.

Örneğin; faşizan ve şöven söylemlerle Türkçe rap tarihini derinden etkileyen Cartel’in, özgür ve adil bir dünya yolunda samimi bir şekilde Erci-E, ve Bektaş’ın ellerinde yeni Cartel’e dönüşümü karşısında, hepimizin şapkasını çıkartması ve ayakta alkışlaması gerekiyor. Yine aynı şekilde, Rapor 2’nin Hedef 12’ye dönüşerek Hokus Pokus ve Kral Çıplak gibi protest parçalar yapmasına da aynı heyecanla şapka çıkarıp ayakta alkışlamamız gerek.

Ama ya, samimiyetin olmadığı, tutarlılığın olmadığı değişim ve dönüşler? Ya, hiphopın ortak, aydın, adalet dolu bir dünya felsefesinden dönenler? Onlar için, aynı şapkayı çıkarılamayacağı, aynı alkışın tutulamayacağı yazımız boyunca anlaşılmış olması gerek.

BÖLÜM 5

HİPHOPI YAYMA AMACIYLA GELİNEN NOKTA: ÜMİT DAVALA

Türkiye’de hiphop’ın değişim veya dönüşüm tarihinin en vahim yanı, pek çok popüler kültürün, egemen kültürün temsilcilerinin çıkarları uğruna hiphopa el atmaya başlamasıydı.

Ufuk Yıldırım, Harun Kolçak, Deniz Arcak gibi el attıkları her şeyi kurutan, kendi müzik yaşamlarında hiçbir başarı elde edememiş popçular, şanslarını bu kez hiphopa el atarak denemeye karar verdiler. Kenan Doğulu ve Tarkan’da gözünü yükselen bu pastaya dikmekten geri kalmadı.

Bunlar içinde, Ufuk Yıldırım - Ümit Davala olayı ise, tam bir yüz karası hiphop camiası için. Çünkü, camiasının ‘yayılalım, çoğalalım, büyüyelim’ naralarıyla hiphopı getirdikleri noktaya en açık örnek oluşturuyorlar.

Türkiye’de hiphop / rap müzik adına, kendilerinin ilk kez bir albüm yaptığını ilan edecek kadar hadlerini aşan bu iki aymaz, hiphop camiasıyla birlikte tüm Türkiye halkını ahmak yerine koyuyorlardı açıkça.

BIRAK O MİKROFONU

Ufuk Yıldırım gibi müzikteki beceriksizliği tüm Türkiye’ce tasdiklenmiş bir adamın, Ümit Davala’nın, futboldan kaldırdığı paraları önüne dökmesi karşısında kabaran iştahına engel olamayarak prodüktörlüğe soyunmasını anlayışla karşılanabilirdi. Ama anlayışla karşılayamayacak şey, bir karşı duruş, bir alt kültür olan hiphopa el atarak içini boşaltmaya çalışmalarıydı. Daha da öte; ahlaksızca bir davranışla, tüm Türkiye’ye, gözümüzün içine baka baka yalan söylemeye yeltenmeleriydi.

Güya, Türkiye’de ilk kez bir Türkçe rap albümü yaparak, bu müzik alanındaki eksikliği gidereceklerdi. Türkiye, bir rap yıldızı kazandıracaklardı.

Unuttukları çok önemli bir şey vardı; ortaya çıkardıkları bu ciddi anlamda berbat ötesi albümle, ömrünü hiphop kültürü uğruna tüketmiş hiphopları kusturmakla kalmamış, medya aracılığıyla vitrinde yer alarak hiphop rap müziğinin -kaldıysa eğer- tüm saygınlığını ayaklar altına almışlardı.

Süsleyip püsleyerek piyasaya sürdükleri bu yeni rap yıldızımız, rap yapamaması bir tarafa, ilginç bir şekilde söz yazmasını ve mikrofon tutmasını da bilmediğini, yaptığı röportajlarda ve tv programlarında tüm hiphop camiasına göstermiş oldu.

Oysa, mikrofon tutmasını bilmemenin, sipariş üzerine temin edilen başkasının sözlerini okumanın bir rapçi için olabilecek en ‘utanç verici’ durum olduğunu bilemeyecek kadar bu kültürden uzak olan bu avareller, ne yaptığını sanıyordu? Rap mi? Yiyenler oldu mu? Bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var; o da sokaktaki köpeklerin bile yaptıkları rape kıçlarıyla güldüğüydü.

TÜRKÇE RAP'E İHANET

Kaçınılmaz son görünmüştü; yıllardır başkaldırdığımız egemen sistem, mikrofon tutmasını, söz yazmasını bile bilmeyen bir beceriksizi, süsleyip püsleyerek tüm Türkiye’ye sunmuştu rapper diye. İçine düştüğümüz bu tablonun ötesi var mıydı acaba?

Acıdım kendime; acıdım samimi tüm hiphoplara! 1996 yılından beri soluk almaksızın felsefesi uğruna bedeller ödediğim, davasına vurulduğum hiphop, sahtekarlar ve parasını bastırıp düdüğü çalan çakallar tarafından yerlerde sürünüyordu bugün! Ve ben de oturmuş, hiphopın bu göz göre göre çöküşünü izliyordum. Bunca emek, bunca çaba, bunca kavga nedendi? Poplaşmış bir rapi tüm Türkiye dinlese ne olur, dinlemese ne olurdu? Bugün yaşadığımız hangi olumsuzluklar değişecekti?

Dünyayı değiştirme amacıyla yola çıkan hiphop, sahtekarların, döneklerin, para baronlarının, aç gözlülerin kulu köpeği olmuştu artık.

Bir tarafta bizler gibi, yıllarca, hiphop kültürünü sağlıklı bir şekilde geliştirmek ve artık neredeyse canımıza, kanımıza işlemiş rapimizi yapmak için yurdun dört bir yanında kıçını yırtan; ama olanaksızlıklar içinde kıvranan, demo bile yapacak imkanı bulamayan, sesini duyuramayan hiphoplar varken; diğer tarafta birileri kendilerini hiphopların bir numarası, starı, kralı ilan etmeye devam ediyordu.

Oysa, birilerinin kral ve star olmaya yeltendiği; etrafındakileri bu amaçla kullanmaya başladığı yerdeydı en büyük tehlike. Eleştirilmesi, topa tutulması, ortadan kaldırılması gereken öncelikli sorun buydu bizler için. Kralların, starların, zorbaların, efendilerin, diktatörlerin olmadığı adil, özgür bir dünya için bu şarlatanlar çanak tutmak Türkçe rape yapacağımız en büyük kötülük olacaktı.

İşin dramatik yanı şu: bizim haklarını savunduğumuz, bedeller ödediğimiz bu toplum, bu camia, bizim isyanımızla, karşı duruşumuzla, yazdığımız, haykırdığımız her rapimizle *tiğimiz satarları, kralları alkışlamaya, baş tavcı etmeye devam ediyor bugün.

Bu traji komik tablo nedeniyle de, (o alkışlardan, o övgülerden pay kapmak için) aramızdaki bazı rapçi bozuntuları da, bizlere *ilmek uğruna ‘kral olma’, ‘star olma’ hayalleri kuruyor.

Yazan: Jön Türk

Yorumlar

Taze haberler