Kendinizi Tekrarlamak Ve Bitirilmesi Zor Parçalar

Bölümler
Yazan: GaRaJ Bekçisi
Tarih: 9 Şubat 2010
Albüm yaparken kendinizi tekrarlamaktan nasıl kaçınıyorsunuz?


Robert: Bir parça daha önce yaptığımız birşeye biraz benzesin, buna karşı savaşıp başka yerlere çekmeye çalışırız. Bir çok parça o süreci geçemediğinden kaybolur ya da geride bırakılır. Ama yeni bir albüm yapma merakının altında yatan daha önce yaptığımız birşeyi yapmak istememenizdir; farklı bir yere götürmek istersiniz çünkü yaptığınız şeyde kendinize güvenmenin tek yolu budur. Bizim için herşeyi hep ilginç kılmış olan, fikir çatışmaları ve de grup içinde oluşturulan merkezi uyuşmazlıklardır. Blue Lines ve Mezzanine arasındaki farklılık oldukça aşırıdır ama bu da olayı ilginç kılar. O yerlere gelmek sürecin bütünün bir parçasıdır ve de bu farklı kişiliklerin farklı müzikal kimlikleri olduğu için kavga çıkacağı anlamına geliyorsa, kavga edersiniz. Ama bu da zaten gruba özgüdür.


Kasım’da Damon’ın stüdyosuna gittiğimizde ne yapmak istediğimiz ve nasıl bitirmek istediğimiz konusunda ortak bir fikrimiz vardı. Bu parçaların her anında nasıl olacaklarında hem fikirdik anlamına gelmiyor – ama bu albümü bitirmek istediğimiz ve de sürecin keyfine varmak istediğimiz anlamına geliyor. Damon’ın stüdyosuna gitmek iyi müzik yapmaya çalışmak demek olduğu kadar ortam ve enerji değişimi anlamına da geliyordu. Ve yine Tim Goldsworthy’i New York’ta görmeye gitmek farklı bir enerji, bizim çalıştığımız baterilere farklı bir şekilde bakış anlamına geliyordu. Martina da stüdyoya yeni bir enerji getirdi ki, bu çok hoştu. Sanırım özellikle de onu o kadar o uzun süredir tanıdıktan sonra çalışmak iyi de olmayabilirdi…Bazen arkadaşlar ya da meslektaşlarla çalışmak felaket olabiliyor. Neyse ki bu çok eğlenceli oldu.



Neden Heligoland ismi?

Robert: Albüm bir çok kişiliklerle ilgiliydi ve de bu yüzden sadece bir kalıp/nesne ya da kelime olmasındansa ismi bir yer olarak temsil edilmesi daha hoş geliyor. Herkesin bir arada yaşayabildiği ya da yaşayamadığı bir yeri tarif etmek bize daha doğru geldi. Bu havalı bir deyimden daha ilginç oldu.
Dürüst olmak gerekirse, adanın tarihi fikrine odaklandıktan ya da kelimeye aşık olduktan daha sonra barizleşti. Kelime kulağa birçok diğer kelimenin anagramıymış gibi geliyor ki, onu bu kadar hoş bir kelime yapan da bu zaten. Ama yerin tarihi de oldukça merak uyandırıcı ve de eski yazımlarda Heligoland’in Holy Land (Kutsal Toprak) anlamına gelmesi de oldukça şairane. Bence tarihi, quantum fiziği, Britanya ordusu, adanın işgali, Big Bang bombasının patlatılması, en büyük ikincil patlama…60’ların ütopik cennet kavramı…Çok fazla tarihçesi var aslında!


Albümde bitirilmesi zor olan parçalar var mıydı?

Robert: Her zaman zor parçalar vardır. Bence Atlas Air epik düzeyde zorlu bir parçaydı; 5 ayrı versiyonu vardı. Nedense hiç bitirelememişti ve farklı akor yapısı, farklı sözleri ve farklı vocal performansı olan tamamiyle farklı bir parçaya dönüştü. Ne zaman ondan bahsetsem, G’den ya da diğerlerinden ortak olarak “asla bitmeyecek o” gibilerinden tepkiler alırdım. Sonunda bitirmeye yakın halloldu. Ama albümün bütününe bakarsak, bir çok parça fırsatları ve de içlerindeki olanakları keşfetmekle ilgiliydi. The Tunde parçasının orijinalini New York’a götürdüğümüzde tamamen farklı bir şarkıydı. Daha sonra New York’a geri dönmeden iki sene kadar rafta kaldı. Daha sonra parçayı bitirdik, aranjmanını yaptık, kestik ve orta bölümü değiştirdik. O parça ve bir de sanırım Paradise Circus, Saturday Come Slow diğer yepyeni şarkılara gore bir kaç yıl daha önce ortaya çıkmış şarkılar ki bu şarkılara Splitting the Atom ve Psyche and Babel’ı da ekleyebiliriz. Örneğin, Flat of The Blade’i Damon’un stüdyosuna götürmek ve de basları tamamen değiştirmek parçayı ilk düşğündüğümüz halinden oldukça farklılaştırdı.Ve aslında Guy (Garvey) stüdyoya geldiğinde direk olarak sadece birkaç bateri soundundan oluşan şarkıya dalıp blues klise müziği tadında bir vocal eklemesi oldukça garipti. Belki de dışardan bir bakış açısıyla Guy’dan- belki de Elbow’dan bekleyeceğiniz cinsten- farklıydı ve çok güzel ve hisli birşeyler beklenirdi. Ama onun yaklaşımı bundan tamamen farklıydı ki durumu ilgi çekici yapan da buydu. Sanırım devreye giren herkes beklenenden farklı şeylere imza attı ve biz de o kişileri beklenilenlerden farklı yönlere doğru kaydırmaya çalıştık.Böylece ortaya beklenmedik şeyler çıktı. Geçmişteki Tracey Thorn ya da Elizabeth (Fraser) olsun, onlar ya da bizim tarafımızdan yapılmamış şeyler denedik.Bu albümde insanların otomatik olarak direk farklı şarkılara nerdeyse mıknatısla çekiliyormuşçasına yönelmeleri gerçekten garipti.


Damon Albarn ile çalışmak…

Robert:Damon’ın stüdyosuna gitmemiz, daha önceden de albümümüzü sene sonuna kadar rafa kaldırcağımızı bildirdiğimiz insanları ikna etmemizde etkin olan bir karar oldu. Rafa kaldırma fikri tahmin edebileceğiniz gibi bir kaç hafta süren sağır edebilecek bir sessizlikle karşılandı ve de daha sonra da “Evet ama Damon’ın stüdyosuna gidiyoruz” dememiz de büyük bir tezürrühata sebep oldu.

Grant: Plak şirketinden bahsediyoruz değil mi?

Robert: Haha, evet ve de yönetimden- ve de daha önce canlı olarak dinleyip Meltdown sonrasında yazın tadını çıkardıkları albümü neden rafa kaldırdığımızı anlayamayan herkesten. Damon 2 senelik bir Bristol girdabına sürüklenmeyeceğini söyledikten ve de iki hafta boyunca her gün 10.00-18.00 arasında çalışacağımızı belirttikten sonra bizimle çalışmaya karar verdi. Tabii oraya gittiğimizde herşey değişti, girdabın haricinde..


Grant: Aslında harika bir dürtüydü, çünkü D’nin de dediği gibi, geri geldik ve albüm olarak görülen ve rafa kaldırdığımız birşey üzerinde nasıl çalışacağımız ve nerden başlayacağımız konusunda- Heligoland’in başlangıcı- biraz kaybolmuştuk. Damon’a stüdyosuna gelip gelemeyeceğimizi sorduk ve o da kabul etti ki bu harika bir başlama noktası, sıçrama tahtası oldu. Damon tam bir dahidir ve onunla seanslara başladıktan sonra geri dönüş yoktu. O kadar verimli bir süreçti ki, süreci ya da hızımızı yavaşlatmak çok anlamsız olurdu. Tabii bir de Damon’ın arka plandaki “ee, benim parçalar ne zaman bitiyor o zaman?” gazları da olayın devamını getirdi. New York’a ve Williamsburg’a Tunde ve Tim Goldsworthy ile çalışmaya gittik ve de burada Bristol’de de biraz kayıt yaptık.



Tunde Adebimpe ile çalışmak …

Robert: Bence Tunde vokallerini yaparken kaç kere almak istediğini ve kaç tip vocal denemek istediğini biliyor. Başlarken katman üstüne katman inşaa ediyor ve başka bir katman istediğinde mikrofondan uzaklaşıyor ve daha sonra geldiğinde daha yumuşak birşeyler deniyor. Kafasında bir kolaj yaratıığını anlayabiliyorsunuz. Aranjmanla uğraşırken bunu göz önünde bulunuduruyoruz ve de “şunun yerini değiştirirsek olacak” diyoruz ve o vokallerini yaparken biz de kafamınzda tasarlıyoruz. O bunu yaparken etrafında olmak harika çünkü…yani bazı vokalistlerin bir sürü talimata ve rehberliğe ihtiyaçları olur. Tunde geldiğinde milyon tane fikri oluyor ve bunların ortaya çıkmasını dinlerken arkamıza yaslanmak harika.



Martina Topley-Bird ile çalışmak…

Robert: Tricky ve ben birlikte yaşarken, Trick’nin Martina’yla yaptığı ilk demoyu çalmıştı ve onun kasedi koyuşunu ve de benim kıskançlıktan çatlamamı, ve de onun Martina’yı Bristol’da hemen yanı başımızda bulmuş olmasına inanamamamı hatırlıyorum. Martina onunla harika bir albüm yaptı ve kendi başına bazı farklı kişilerle de işbirliği yaparak daha da harika müzik yapmaya devam etti. Uzun süredir konser ve festivallerde benzer yörüngelerdeyiz ve bizle de konserler verdi. Bu yüzden onunla sonunda stüdyoya girmemiz kaçınılmazdı. Tabii her zaman birşeyi çok istemekten, yürümeyeceği düşüncesinden kaynaklanan bir korku vardı ama sonucu çok hoş oldu.


Hope Sandoval ile çalışmak…

Grant: Ne yazık ki o elektroniğin gücüyle yapılan tek parçaydı. Başlangıçta Hope’un yapmasını istediğimiz bir kaç parça vardı. Ona gönderdik o da bize geri gönderdi. Yani bu şekilde karşılıklı göndermelerle yapılmış oldu. Maalesef onunla tanışamadık ama Amerika’da bir kaç konserde bize eşlik edeceğini umuyoruz. Hope’tan haberim olması o zamanlar birlikte çalıştığım The Robots adındaki elemanlar sayesinde oldu. Sanırım bir kaç sene öncesine kadar Hope’tan haberim olmamasından muhtemelen uyuyor olduğum sonucuna varabiliriz. İnanılmaz duygusal bir sesi var. Onun hakkında sadece harika olduğundan başka ne söylenebilir…

Yorum yazın

Yorum yazmak için üye girişi yapmak gerekiyor.
Üyeyseniz giriş yapın, değilseniz üye olun.
  • hiç sevmem kendilerini daha doğrusu tarzlarını
    Üye
    Slash_Axl
    Tarih
    2 Eylül 2010 00:00
  • horace andy ile tuzlu balık ve rakı yapmak istiyorum, evet, bunu istiyorum.

    çok kıskanıyorum bu adamları.

    iki sene önce istanbul'a geldiklerinde bir kaç aya kadar çıkacak demişlerdi. sadece internette filan değil, her yerde böyle atıp tutabiliyorlar :)) ama olsun sonunda çıktı ya albüm, affediyoruz hemen.

    süper bi yazı olmuş ayrıyetten, çok eğlendim. sağolasın bekçimiz, çok teşekkürler.
    Üye
    radyokafa
    Tarih
    17 Şubat 2010 00:00

Anket

mehmetyiğit sorar:
Türkiye\'de rock-metal müziğe yeteri kadar destek verildiğini düşünüyor musunuz?
  • Evet , düşünüyorum.
  • Diğer tarzlara oranla yeterli destek olduğunu düşünüyorum.
  • Hayır , düşünmüyorum.
//www.garaj.org