Ve beklenen gün geldi, 6 eylül öğleden sonra gri gökyüzülü bir İstanbul gününde düştük yollara.. Karnımdaki kelebekler uçtu uçacak, tüm gün şarkıları saat saat geriye sayarak sevgiliyle buluşma heyecanı içinde kapının önündeki yerimizi aldık.. Şehr-i istanbul'un da güzel bir günüydü hani, yağmur beklediğimiz, güzel bir rüzgarın bizleri yokladığı, keyifli bir Pazartesi..
İçeri girdik, sahneye saygı duruşunda bulunduk.. Haşmetinden korktuk, bizi bekleyen için heyecanlandık. Ve her önemli konserin vazgeçilmezi yağmur rol çaldı bizlerden.. keyif kattı, bir güzel arındık..
Ve Snow Patrol. Bilenler bildi. Eğlenceli, keyifli adamlar bunlar.. Chasing Cars da ancak o kadar güzel bir performansla söylenebilirdi. Kırmızı-beyaz gömlek-kravat kombinasyonunu takdir ederek U2 & Crew loves Snow Patrol diyerek uğurladık kendilerini..
Sonra.. david bowienin harika sesi duyuldu.. Ground control to Major Tom.. 4 tane harika adam bu harika ses eşliğinde yürüyerek geldiler.. Büyülendik mi o girişten? Evet.. Aglayanlarimiz oldu. Cennetten bir an'di, kafamiza kazindi..
Setlist'in uzerinden tek tek gecmeyecegim.. Where the streets have no name ve ultraviolet performanslari superdi. 'In the name of loooove' diye bagiran kimine gore 40.000 kimine gore 70.000 kisi. Her sey ask adina, ask icin..
Politikacilardan bahsedildigi anda kopruye gecis yapilmasi, yillardir calinmayan Mothers of the Disappeared'in 15 sene once kaybolan kisiye ithaf edilmesi, belki yeterince arastirma yapilmadigindan oradaki populasyona ters dusen isimler telaffuz edildiginde gelen yuhalanmalar, ve Zulfu ve 'yigidim aslanim burda yatiyor'.. Gozumuzden gonlumuzden film seridi gibi gecen Turkiye..
En klişe tabiriyle bu konser anlatilmaz yasanirdi.. En sofistike tabiriyle 'askin oldugu yerde er ya da gec ayrilik vardir'. Bir daha bulusmamiz bu kadar uzun surmeyecek sanirim.. Hoscakal sevgili..
'To touch is to heal / to hurt is to steal / if you want to touch the sky / better know how to kneel / on your knees boy'