Herşeyi bıraktık -diğer yazılacakları bile hatta, oturduk bu maymunları yazıyoruz. Neden? Çünkü sadece Mercury Music ödülünü kazanmakla kalmadılar da ondan. İlginç bir hikayeleri var.
Tahmin edeceğiniz üzere İngilizler ve Sheffieldın bir kasabası olan High Greende klasik bir şekilde okul arkadaşlarından mütevellit dört kişilik bir grup olarak yola çıkıyorlar. Sheffieldda sergiledikleri performanslarda başlıyorlar kendi şarkılarından oluşan demolarını seyircilere dağıtmaya. Ama bu dağıtma işinin nerelere varacağını bilmiyorlar tabii, nereden bilsinler? Bir çok iyi grup gibi onlar da fanatik dinleyici sahibi olmaya başlıyorlar ve kısıtlı sayıda kayıt olmasından kelli, fanatikler de başlıyor bu demo cdleri internet üzerinden kendi aralarında paylaşmaya. Arctic Monkeys, konserlere gelen insanların şarkılarını ezbere söylemelerinden keyif aldıkları için bu demoları kaydettiklerini ve para kazanma amacı gütmeden konsere iştirak eden seyircilere dağıttıklarını söyleseler de, fanatikler dozun ucunu kaçırıp MySpacede grup adına bir site açıyorlar. İşte bu noktadan sonra (altın vuruş), kontrol kaybediliyor ve Arctic Monkeysin, bir çok şarkısı MySpaceden indirilebilmesine rağmen, Whatever People Say I Am, That's What I'm Not adlı debut albümü, piyasaya çıkışının ilk haftasında 363,735 adet satarak "ilk haftada en hızlı satan debut albümü" ünvanını elde ediyor. Albüm bir ay sonra Amerikada da satışa çıkıyor ve "Ada"yı nasıl sallamışlarsa artık, etkisi taa Amerikadan da hissediliyor ve Amerikada ilk haftada ikinci en çok satan (34,000 adet) indie albüm oluyor. Bu arada yetenek avcısı New Musical Express (NME) dergisi de Ekim 2005 ve Ocak 2006da Arctic Monkeysi kapak üstüne kapak yapmaktan geri kalmıyor.
Arctic Monkeys zaman kaybetmeden hemen yeni kayıtlara girişiyor ve Nisan 2006da beş şarkılık Who the Fuck Are Arctic Monkeysi piyasaya sürüyor. Şimdilerde ise, Coldplay gibi 3 sene boyunca albüm tanıtım turuna çıkıp her gece aynı şarkıları çalmaktan keyif almayacaklarını öne sürerek, çoktaaaan yeni albüm hazırlıklarına başlamışlar bile. Eh, bizim de hakkımız tabii yeni bir When The Sun Goes Down beklemek artık. Belki bir de A Certain Romance ve hatta belki de Mardy Bum.
Arctic Monkeysi sadece dinlemeyin, şarkıları söylemeyi de deneyin -hatta kalkın bir de dans edin. Evet, sözler biraz fazla uzun ve maymunlarımız biraz küfürbaz olabilirler, ancak yine de bu keyfi yaşamanızı dilerim. Melodi ve ritim bolluğunda kaybolmak da cabası. Canlı performanslarına denk gelirseniz de izleyicileri hiç üşenmeden teker teker kıskanın!