Ben de gitar çalıyorum. (Gitaristim bile diyemedim bakın) Senelerce akorlar bastım şarkılar söyledim. Bu işten 1-2 yaz para bile kazandım.. Seneler sonra baktım zevkle dinlediğim şeylerle aynı patternde birşeyler üretmek istiyorum. Yazdığım sözlere yüklemek istediğim melodik ifade gücüyle ilintisiz bir stilim var, o güne kadar bildiğim -ya da bilmeden yaptığım- herşeyi bir kenara atıp daha hızlı sololar yaratabileceğim, daha çok dominant melodik partisyonları yaratabileceğim bir stil için egzersizler yapmaya başladım. Gördüm ki aslında dinleyene duygusal haz veren şey hız değil ister melodik ister armonik becerileriniz gelişmiş olsun dinleyenleri büyülemek istiyorsanız gerçekten yaşayarak birşeyler yapmanız lazım. Hızlı değil belki, belki virtüöz demeseler de olur. Belki de yaptığınız müziğin, dinleyenlerin tüylerini diken diken etmesi ve onları kendi yaşamlarında bir yerlere götürmesi için yaşamış ya da yaşıyor olmanız gerek. İşte Clapton'ı Clapton yapan işte bence budur. Bir yandan yalnızca ticari kaygılardan uzak (Ben ne yaparım da bunların tüylerini diken diken ederim demeden) diğer yandan da dinleyicinin hem beğenisini hem de desteğini yaratan sihir işte budur. Yazılanlara katılıyorum. Tanıdığım en iyi gitarist değil, benim ilk beşime giremez, tanıdığım en iyi sözyazarları ya da besteciler arasında da başlarda yer alamaz ama yaptığı işin her bir komponentini ayrı ayrı değil birlikte değerlendirdiğim zaman beni duygulandıran şarkılar arasına girmiş üretimleri olduğunu görebiliyorum.