Kapat
..yükleniyor..
Kapat
İşi müzik olanlar, işlerini GaRaJ'da tanıtıp, müzisyene ulaşıyorlar. GaRaJ rehberini inceleyin.

Eski mesaj arşivi

  • Shut Up • 4 Ağustos 2009 05:57 • #428105
    selamlar sevgili insanlık..

    Pınaaaaar, telekomun canı sıkıldığında neti kestiğine çok şahit olan biri olduğumdan hiç şaşırmıyorum bu duruma.. kesmese bile yavaşlatıyor yani.. bir de reklamları var çok hızlı diye, peh.. telekom işte, ne diyim..

    kitap konusuna gelirsek (yine eheh) o kitabı dediğim gibi en az bir kitap sonra okuyacağım.. dün söyleyip bugün bitirmeyi umduğum kitabı bitirdim.. yani işte önce "Çıkış"ı okumak niyetindeyim ve o da Grangé'ın son kitabının 3 katı kalınlıkta eheh kalın baya :) hızıma göre 4-7 gün arası biter diye düşünüyorum :) yani en azından o kadar zamanın var Pınaaaar :D eğer "Çıkış"tan sonra başka bir kitap okumaya karar vermezsem süren bu kadar, duyuruyorum burdan, ona göre oku sen de :D

    kurabiyelerden de bizim yerimize yemeseydin (en azından benim yerime yemeseydin) de bize (ya da bana diyim) getirseydin ya :D terbiyesiz insan :D

    "eşinizi aldatsanız bile söylememeniz için 7 sebep" diye araştırma da yapmışlar demek.. hiç şaşırmıyorum artık bunlara.. yahu "bilim adamı" kavramını sorguluyorum artık içimde.. hani hiçbirşey bilmiyorum olsam en azından konunun içinde bilim olması gerektiğini biliyorum.. şimdi bu araştırmanın neresinde var bilim? ya bunları kim bilim adamı yapıyor? yoksa sadece kendileri mi benliklerine bilim adamı diyor? hadi hepsini geçtim kim bunlara destek veriyor? bütün insanlık deliriyor mu? bütün bunların cevaplarını istiyorum :D hatta kendimden geçip hayat, evren ve herşey hakkındaki nihai sorunun cevabını öğrenmek istiyorum ama aslında biliyorum cevabı.. cevap 42.. aslında ben soruyu öğrenmek istiyorum :D (ki bunu ikiyüzlülük yaparak sadece Douglas Adams'a gönderme yapmak için yazdığımı da belirtmek istiyorum ki ikiyüzlülük gibi görünmesin ahaha)

    yazının sonunda da heyecanı doruğa çıkartmışsın Pınaaaaar :D ama o mesajın tek sorunu gönderememiş olsan okuma imkanımızın olmaması ve bu yüzden de heyecanın kısıtlanması :D (kısıtlanması diyorum, çünkü, hızlı bir düşünme gerçekleşmeden 1 milisaniye de olsa acaba gönderebilecek mi diye düşünüyor insan ahah)

    ya bir de sen kurabiye diyince aklıma gelen Douglas Adams'ın bugün okuduğum bir yazısını yazmak istiyorum mesajım çooook uzayacak olsa da eheh içimden geldi :) şimdi bu yazıyı nerden alıntıladığımı da belirtmeliyim tabii ki.. Douglas Adams'ın öldükten sonra yayınlanan "Kuşkucu Somon" adlı derleme yazılarının, röportajlarının ve ölmeden önce yazmaya başlayıp bitiremediği bir kitabının 11 bölümünün bulunduğu kitaptan yapıyorum.. hatta sayfa 264 eheh Kabalcı Yayınevi :D coştum eheh, yazıyı yazayım şimdi..

    *KURABİYELER*

    Anlatacaklarım gerçek bir insanın başına gelmiş gerçek bir olaydır ve söz konusu insan da benim. Bir trene yetişmeye çalışıyordum. Olay 1976'nın Nisan ayında, İngiltere, Cambridge'de meydana geldi. Gara erken gelmiştim ve trenin kalkmasına daha zaman vardı. Kendime, bilmecesini çözmek için bir gazete, bir fincan kahve ve biraz kurabiye almaya gittim. Sonra bir masaya oturdum. Sahneyi gözünüzün önüne getirmenizi istiyorum. Bunu kafanızda net bir şekilde canlandırmanız çok önemli. Masa, gazete, bir fincan kahve ve bir paket kurabiye. Karşımdaysa takım elbiseli, çantalı, son derece normal görünüşlü bir adam oturuyordu. Tuhaf birşey yapacak gibi görünmüyordu. Bununla birlikte şöyle yaptı: Ansızın öne doğru eğildi, kurabiye paketini aldı, yırtarak açtı, içinden bir tane aldı ve yedi.

    Şimdi, bunun, İngilizlerin hiç de kolayca başa çıkabilecekleri bir durum olmadığını söylemeliyim. Bizim geçmişimizde, yetişme tarzımızda ya da eğitimimizde, güpegündüz kurabiyelerinizi çalan biriyle nasıl baş edebileceğinizi gösteren hiçbir şey yok. Burası güney Los Angeles olsaydı, ne yapacağınızı bilirdiniz. Hemen silahlar çıkar, helikopterler gelmeye başlardı, CNN falan, bilirsiniz işte... Neyse, ben sonunda her sıcakkanlı İngilizin yapacağı şeyi yaptım: Görmezden geldim. Gazeteme bakmaya devam ettim, bir yudum kahve içtim, bulmacanın satırını çözmeye çalıştım, ama birşey yapamadım ve düşündüm, şimdi ne yapacaktım?

    Sonunda düşündüm ki, bunun için hiçbir şey yapmayacaktım, sadece harekete geçmeliydim; sonra kendimi zorladım ve paketin gizemli bir şekilde daha önceden açılmış olduğunu fark etmemiş gibi yaptım. İçinden bir kurabiye çıkardım. Bu onu kendine getirir, diye düşündüm. Ama hayır getirmedi, çünkü bir iki dakika sonra yine aynı şeyi yaptı. Bir kurabiye daha aldı. İlk seferinde konu etmemiş olmak, ikinci sefer konuyu açmayı daha da zorlaştırıyordu. "Affedersiniz, elimde olmadan dikkatimi çekti de..." Yani, olmuyor.

    Böylece bütün paketi bitirdik. Bütün paket dediysem, zaten yalnızca sekiz kurabiye vardı, ama bana sanki bir ömür sürmüş gibi geldi. O bir tane aldı, ben bir tane, o bir tane aldı, ben bir tane. Nihayet bittiğinde ayağa kalktı ve yürüyüp gitti. Yani, aslında hemen öncesinde anlamlı anlamlı bakıştık ve sonra gitti, derin bir nefes alıp rahatladım, arkama yaslanıp oturdum.

    Bir iki dakika sonra tren yaklaştığında, kahvemin kalan kısmını yudumladım, gazetemi aldım ve altından kurabiyelerim çıktı. Bu hikayede özellikle hoşuma giden şey şu: Son çeyrek yüzyıldır, son derece sıradan bir adamın İngiltere'de bir yerlerde tamı tamamına aynı hikayeyle ortalarda dolaşıyor olduğunu bilmemin verdiği duygu. Aramızdaki tek fark onun hikayenin son ve en önemli bölümünü bilmiyor olması.

    Embedded Systems için yapılan bir konuşmadan, 2001.

    eheh dediğim gibi derleme bir kitaptan alındığı için bu yazı da doğal olarak bir yerden alınmış ki onu da sona yazdım işte :) bu yazıyı asıl yazmamın sebebi şu, ben bu hikayeyi biraz farklılaştırılmış şekilde e-mail yoluyla okudum.. biri bu hikayeyi almış, kendi yaşamış gibi yapmış ve "forward mail" haline getirmiş.. o zaman da komik bulmuştum ama bu kadar güzel anlatılmıyordu o mailde olay.. herneyse, burdan o kişi kimse kınıyorum Douglas Adams'ın yazısını arakladığı için..

    ve evet yazımın sonuna geldim.. fark ettiğim şey yazının çoook uzun olması ama alıntıyı yapmadan önce böyle olacağını söylemiştim dimi? eheh yazdığım en uzun yazı olmaya da aday oldu bu arada ama geçip geçmediğinden emin değilim.. herneyse, görüşürüz :)
Bu konunun tüm mesajları